logo

C. “SAKALINI TIRAŞ ETMİŞ BİR PEYGAMBER”

Rapor yazarları bu başlık altında yine Hocaefendi’nin eserlerinde yer alan rüyalar ile ilgili bölümleri tenkit ve tadlil sebebi yapmaya devam etmektedirler. Onlar, Hocaefendi’nin Peygamber Efendimiz’in şemail-i şerifinden farklı görülebileceğini iddia ettiğini, bunun da ilim geleneğimizde tercih edilen görüşe zıt olduğunu öne sürmektedirler. Alıntıları şu şekilde:

Mühim işleri omzunda taşıyan bir zata iki cihan serveri Efendimiz, gözleri yaşlı ve sakalını tıraş etmiş olarak mahzun bir çehreyle zuhur edebilir. Bunun manası Allahu alem şudur; O
zatın, dolayısıyla da davasının başına gelecek bir bâdireden ötürü hakikat-i Muhammediyye (as) müteessir olduğundan şanı yüce Nebi kendi şekl-i hakikisinin dışında görülmüş ve bir bakıma o işi teessürle karşıladığını ifade buyurmuştur.” (Gülen, Ölümsüzlük İksiri (Kırık Testi, 7), Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, İstanbul 2007, s. 233.)

Bir diğer alıntı da şu şekildedir:

Hz. Peygamber sizin tekevvününüzü görünce seviniyor, yer yer saflarınız arasında Onu görenler naklediyor diyor. Biri anlatıyor; Peygamberimizin başında siyah sarık vardı, sakalını tıraş etmiştiböyle görmüş. Sizin içinize gelirken beyaz sarıkla geliyor. Bir gün Peygamber sizin için, bizim için sızlamış arş-ı Rahman’ı ihtizaza getirmişti.” (Sadirvan-5 (Allah’ın Engin Rahmeti), dk. 1.08 vd.).

Hocaefendi’nin eserlerinden bu iktibasları yaptıktan sonra; “Hz. Peygamberin (sas) rüyada görülmesi hususunda ilim geleneğimizde tercih edilen görüş, Onun rüyada ancak aslî şemâili, yani kendi gerçek dış görünüş ve özellikleriyle görüleceğidir.” diyerek bu iddia ve ithamlarını temellendirmeye çalışmışlardır. Delil olarak rüyasında Allah Resûlü’nü gördüğünü iddia eden bir kimseye sahabeden Abdullâh ibn Abbâs’ın yaklaşımını göstermişlerdir: İbn-i Abbas, Efendimiz’i rüyasında gördüğünü söyleyen şahsa O’nun özelliklerini sorma gereği duymuş, rüya gören kişinin anlatımının Hz. Peygamber’in dış görünümüne uygun düştüğünü anlayınca Doğru, sen gerçekten Allah Resûlü’nü (sas) görmüşsün” diye onay vermiştir. (bk. Hâkim, el-Müstedrek, IV, 393) Bir başka delil olarak da İmam Buhârî’nin hocalarının görüşünü benimsemesi verilmiştir: “Peygamberi rüyada görmek, kişinin onu ancak hayatında aslî sureti üzere görmesi durumunda mümkün olabilir.” (Buhârî, ta’bir, 10)

Rapor yazarları yapılan bu iktibaslar ve kendilerince getirdikleri delillerden sonra, “Dolayısıyla Hz. Peygamberi hayatta görmemiş ve Onun gerçek suret ve şemailini bilmeyen kişinin rüyada Hz. Peygamberi gördüğünü iddia etmesi bir gerçeğe tekabül etmez. Efendimizin, aslî suretinin dışında tıraşlı olarak veya o dönemde bulunmayan birtakım giysilerle görülmesi ise bu rüyanın tamamen gerçek dışı olduğunun göstergesidir. (Mustafa el-Arusî, Netâic, II, 326) Dolayısıyla burada ya yalan rüya anlatan ya da şeytanın oyuncağı olmuş bir kişilik söz konusudur.” demekte ve Hocaefendi’nin, “ispatı mümkün olmayan kimliksiz rüyalar aracılığıyla” mensupları üzerinde etki oluşturmaya çalıştığını, onlara seçilmiş ve kutsî topluluk payesi vermeyi amaçladığını ileri sürmektedirler.[1]

Daha önce bu iddiaların pek çoğuna cevap verilmişti. Ne var ki rapor yazarları evirip çevirip aynı iddia ve ithamları serdetmeye devam ettiklerinden ötürü bize de öne sürülen bu iddialara cevap vermek düşüyor. Maddeler halinde tekrar edecek olursak, 1. Peygamberimizin rüyada görülmesi ile ilgili İslam ilim geleneğinde tercih edilen görüş, rapor yazarlarının söylediği değildir. 2. Peygamberimiz (sas) ümmetinin taati ile sevinmekte ve isyanı ile de mahzun olmaktadır. 3. Hocaefendi’nin Peygamber Efendimiz’in görüldüğü rüyaları nakletmesini yalancılıkla itham edenler, pek çok âlim, maneviyat rehberi ve samimi Müslümanı yalancılıkla itham etmiş olmaktadırlar.

          1. Tercih edilen yaklaşım

Daha önce detaylı bir şekilde üzerinde durulduğu üzere, âlimlerin çoğunluğuna göre Peygamberimiz (sas) rüyada ne şekilde görülürse görülsün o rüya haktır. Şemaile uygun olması gerekmez. Allah Resulü (sas), hayatının herhangi bir safhasında iken gerçek suretiyle yani şemail-i şerifte bildirilen haliyle görülmüş ise tevile, yoruma ihtiyaç yoktur. Eğer farklı surette görülmüş ise bu rüyanın tabir edilmeye ihtiyacı vardır. Peygamber Efendimiz (sas) rüyada, adeta görenin halini yansıtan bir ayna gibidir. Bazı rüya tabircilerinin ifade ettiği üzere, Allah Resulü’nün (sas) yaşlı bir şekilde görülmesi selamete, genç görülmesi savaşa, mütebessim bir şekilde görülmesi ise gören kimsenin Sünnet-i seniyyeye harfiyyen uyduğu şeklinde yorumlanmıştır. Bazıları da Peygamber Efendimiz’in (sas) rüyada şemail-i şerife uygun görülmesinin, görenin salâhına, kemaline ve düşmanlarına galip geleceğine; abus bir şekilde görülmesinin ise gören kimsenin bir eksiklik ve kusuruna işaret olarak yorumlanmıştır. Allah Resulü’nün ((sas) rüyada güzel bir surette görülmesi, görenin dininin güzelliğine, aksi bir şekilde veya azalarından birisinin eksik olarak müşahede edilmesi ise yine görenin bir kusuru veya eksikliğinin mevcudiyetine yorumlanmıştır.[2]

Peygamber Efendimiz’in (sas) rüyada değişik şekillerde görülmesi farklı şekillerde yorumlanmıştır. Mesela, kıtlık yaşanan bir yerde Peygamberimiz (sas) şemail-i şerifine uygun bir şekilde görülmüşse bu, orada bolluğun olacağı şeklinde yorumlanmıştır. Eğer soluk renkli, bitkin veya bazı azaları eksik olarak görülmüşse o mekânda dinin zaafa uğradığına ve bidatların zuhur ettiğine delalet eder.[3] Bir kimse rüyasında Peygamber Efendimiz’i (sas), şemailine uymayan bir şekilde görürse bu, o kimseye şiddetli bir hüznün isabet edeceği ve halinin kötüleşeceği yönünde de tabir edilmiştir. Bu itibarla Hocaefendi’nin Peygamber Efendimiz’in (sas) sakalsız olarak rüyada görülmesini hüzünle tabir etmesinin, tenkit edilecek hiçbir makul gerekçesi yoktur.

          2. Ehl-i tasavvufun yaklaşımı

Allah Resulü (sas), ümmetinin taati ile sevinmekte, isyanı ile de mahzun olmaktadır. Muhakkik İslam âlimlerine göre Peygamber Efendimiz vefatından sonra farklı bir boyutta hayattadır. Zira okunan salât u selam O’na (sas) ulaşır. Peygamberlerin naaşı çürümez, toprak onların cesedinden hiçbir şey yemez.[4] Efendimiz; Hz. Âdem, Hz. İdris, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa gibi peygamberlerle miraç gecesinde semânın değişik katlarında görüştü.[5] Bunlar sahih ve temel kaynaklarda yer alan bilgiler olduğundan, Peygamber Efendimiz (sas) vefatından sonra da farklı bir boyutta hayattadır ve peygamberliği devam etmektedir.[6]

Ehl-i tasavvufun bu konudaki yaklaşımı da şu şekildedir: Hakikat-i Muhammediye’nin her âlemde farklı bir zuhuru olur. Cesetler âlemindeki zuhuru ile ruhlar alemindeki temessülü aynı değildir. Zira cesetler alemi, ruhlar âleminin kuşattığını kuşatamaz. Ruhlar alemindeki temessülü de mana âlemindeki gibi değildir. Çünkü âlem-i mana, ruhlar âleminden daha latîf ve daha geniştir. Allah Resulü’nün (sas) yeryüzünde, semâda ve fizik ötesi alemlerdeki temessülleri birbirinden farklıdır.[7]

          3. Ulema ve maneviyat rehberlerini itham

Peygamberimiz’in (sas) görüldüğü rüyaların yalan, bunları nakleden Hocaefendi’nin de yalancı olduğunu iddia edenler; pek çok âlim, maneviyat rehberi ve samimi Müslümanı da yalancılıkla itham etmiş olmaktadırlar. Dünden bugüne pek çok insan, Peygamber Efendimiz’i (sas) rüyasında, yakazada görmüş ve onunla konuşmuştur. Büyük müfessir Âlûsi de tefsirinde pek çok kimsenin Peygamber Efendimiz’le yakazada görüştüğüne vurgu yapmıştır.[8] Hocaefendi’yi, görülmemiş rüyaları nakletmekle itham edenler, dünden bugüne Allah Resulü’nü rüyasında gören, O’nunla konuşan âlimleri, Allah dostlarını yalancılıkla itham etmekte ve Peygamber Efendimiz’in (sas) bu konudaki hadisini ve İslam ulemasının genel yaklaşımını görmezlikten gelmektedirler.


[1] Diyanet İşleri Başkanlığı, Rapor, s. 69-70.

[2] İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 12: 387; Nebhânî, Saadetü’d-dareyn, s. 418.

[3] Nablûsî, Ta’tîru’l-enâm fi ta’bîri’l-menâm, s. 315.

[4] Ebu Davud, salât 201; Nesaî, cuma, 5.

[5] Buhârî, salât 1, enbiyâ 5; Müslim, iman 259.

[6] Nebhânî, Saadetü’d-dareyn, s. 432; Nefrâvî, Ahmed ibn Guneym ibn Mühennâ, el-Fevâkihü’d-devvânî ʿalâ Risâleti İbn Ebî Zeyd el-Kayrevânî, Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 1997, 1: 151; Hasan Advî, Meşâriku’l-envâr fî fevzi ehli’l-i’tibar, s. 93.

[7] Nebhânî, Saadetü’d-dareyn, s. 454.

[8] Âlûsî, Ruhu’l-meânî, 16: 144.

Yazar :

Tarih :

Etiketler :

Paylas :