C. Müslüman İsevîler

 Rapor yazarları bu başlık altında Hocaefendi’nin eserlerinden bazı alıntılar yaparak onlar üzerinden yeni iddialar öne sürmektedirler. Önce onların iddialarına delil olarak Hocaefendi’den yaptıkları alıntıları verelim: “Siz de bizim İncil derslerimize iştirak edin.” diyorlar. Bu gidip gelmelerle Kur’an’a göre bir Hazreti İsa inanışı çıkıyor ortaya. Kiliseden, Efendimiz’e de inanan, kendilerine “Müslüman İsevîler” diyen insanlar çıkabiliyor. Bunu, İseviyetin tasaffisi, mesihiyet ruhunun mukaddimesi saymada bir mahzur görmüyorum.” (Gülen, Ümit Burcu, s. 43)

Prizma adlı eserinde ise yukarıdaki iddialarını tekit bağlamında şu ifadelere yer vermektedir:
Bugün Müslüman olmasa da Hıristiyanım ama Hz. Muhammedin de Hz. İsa gibi Allah’ın Resûlü olduğunu kabul ediyorum diyenlerin sayıları düne nisbeten kat kat artmaktadır.” (Gülen, Prizma 3-4, s. 195)

Rapor yazarları yaptıkları bu alıntılar üzerinden şu iddialarda bulunmaktadırlar:

1. Taraftarlarının İncil derslerine devam etmelerinde mahzur görmemekte, hatta bunun faydalı olacağını düşünmektedir.

2. İslam ve Hristiyanlığı birlikte benimseyen Müslüman İsevîlerden söz etmektedir. Müslüman İsevîler tanımlamasının bir karşılığı yoktur.

3. Kiliselerde Hristiyanlarla görüşmeler sonucunda ortaya çıkacak yaklaşımı, İseviyyetin tasaffisi/arınmışlığı, mesihiyyet ruhunun mukaddimesi olarak nitelemektedir. İsevîliğin/Hristiyanlığın tasaffisi boş bir hayaldir.

Şimdi öne sürülen iddiaları cevaplamaya geçiyoruz.

          1. İncil derslerine katılmak

Rapor yazarları, rapor boyunca yaptıkları gibi, alıntıyı siyak ve sibakından koparmış, metni manipüle etmişlerdir. Raporda, Hocaefendi’nin taraftarlarına İncil derslerine katılmanın faydalı olduğunu ifade ettiği söyleniyor. Önce Hocaefendi’den yapılan alıntının tamamına bakalım. Alıntı yapılan yerin öncesi şu şekildedir: “Diyalog ve hoşgörü adına değişik kiliselere gidilip Gelin Kur’ân’ı beraber okuyalım.” deniliyor. Değişik yerlerde Siz de bizim İncil derslerimize iştirak edin.” diyorlar…”

Görüldüğü üzere Hocaefendi’nin ifadesinin ilk kısmı, rapor yazarları tarafından gizleniyor. Cümlenin devamını, “bazı insanların Müslümanları kendilerinin İncil okuma derslerine davet ettiği” kısmını alarak cımbızlama mühendisliği yapılıyor. Hocaefendi, diyalog faaliyetleri çerçevesinde Kur’an dersine davet edilen Hristiyanların bazı yerlerde de Müslümanları İncil derslerine davet ettiğini, bu şekilde Kur’an ve İncil’i mukayeseli okuyan kilisedeki insanlardan bazılarının Kur’an’ın bildirdiği şekilde bir Hz. İsa’ya (as) inandıklarını söylüyor. Bir Hristiyanın Kur’an’da bildirildiği şekliyle Hz. İsa’ya inanmasına vesile olacak aktiviteler yapmanın ne mahzuru olabilir? İşin doğrusu samimi bir Müslümanın bunu takdir ile karşılaması gerekmez mi? Nitekim değişik ülkelerde bu türden aktiviteler yapılmaktadır. Mesela, “Scriptural Reasoning” (Kutsal Akıl Yürütme) kavramı etrafında yapılan okuma aktiviteleri bunlardan biridir. Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanlar bir araya gelip kutsal kitaplarından benzer pasajlar seçerek yorumlamaktadırlar. Bunu da birbirlerine hakaret etmeksizin, olumsuzlamadan yapmaktadırlar. Çok yaygın ve pek çok yerde gerçekleştirilen bu faliyetlere Batı’da sadece Hizmet gönüllüleri değil, pek çok Müslüman katılmaktadır. Bir diğeri de “Comparative theology” (karşılaştırmalı teoloji) denilen yaklaşımdır. Bu, iki dini metnin orijinal dilini bilen bir kimsenin metinler arası karşılaştırma yapmasıdır. Dolayısıyla bu tür okuma yöntemleri zaten uygulanmaktadır. Bunu ilk çıkaran Hocaefendi olmadığı gibi, bu tarz okuma şeklini destekleyen pek çok da Müslüman da var. Raportörler acaba bu tür ortak paydalar veya parelel metinler üzerinde mukayeseli okuma yapan Müslümanları da topyekün reddediyorlar mı? Yoksa sadece Hocaefendi söyleyince mi bu etkinlik suç haline geliyor?

 Diğer taraftan Hocaefendi’nin vurgu yaptığı çok önemli bir nokta var; kendi değerlerine itimadı sağlam olan Müslümanlar diyalogdan korkmazlar: “Sizin kendi değerlerinizden şüpheniz varsa, Kur’an’a olan güveniniz ve itimadınız hemen sarsılacaksa, böyle mail-i inhidam olan bir inanç bugün olmazsa yarın yıkılacak. Varsın yıkılsın. Ama sağlam inanmışsanız, kimsenin size bir şey bulaştırmayacağına inanıyorsanız korkunuz olmamalı.[1] İslam dininin en son ve en mükemmel din olduğuna inanan; Kur’an ve Sünnet’in rehberliğine güvenen insanlar farklı din ve kültürlerdeki insanlarla diyalog yaptığında onların tesirinde kalıp o tarafa meyletmez.

Dinimizin yasaklamadığı konularda Ehl-i kitabın programlarına iştirak etmede bir mahzur yoktur. Tıpkı onların dinlerinin yasaklamadığı konularda da onların gelip bizim programlarımıza iştirak etmelerinde bir mahzur olmadığı gibi. Diğer bir ifadeyle, bir Müslümanın kiliseye gitmesini ve oradaki konuşmaları dinlemesini İslâm yasaklamadığı gibi, bir Hristiyanın veya Yahudinin camiyi ziyaret etmesi ve orada konuşulan şeyleri dinlemesinin de bir mahzuru yoktur. Hocaefendi de tam bu konuya dikkat çekmiştir. O, bunun küreselleşen dünyada barış içinde yaşama adına önemli olduğunu, dinlerin kavgaya değil, barışa kaynaklık ettiğini gösterme adına güzel bir davranış olacağını ifade ediyor. Güncel hayatta bunun örnekleri ve neticelerini görmeden, zan üzerine yorum yaparak hüküm vermek asla doğru değildir.

Daha önce geçtiği gibi, Diyanet İşleri Başkanlarından M. Nuri Yılmaz da Vatikan ziyaretinde, diyalog faaliyetlerinin tabanda, halk arasında yaygınlaştırılmasının önemine vurgu yapmıştır: “Diyalog, sadece din temsilcileri arasında kalmamalı, tabana yayılmalıdır. Önemli olan onu halka indirmektir. Bunun için de dinler arasında karşılıklı olarak sağlam bilgiye ihtiyaç vardır.[2]

Diyalog faaliyetlerinin gerek İslam’ın doğru bilinip, doğru anlaşılması ve Müslümanlığın yaşanması, gerekse de Dünya barışı için çok ciddi katkıları olacağı izahtan varestedir. Bu konuyu Alman araştırmacı Hartmut Dreier şu sözleriyle dile getirmektedir: “Avrupa diyalogsuzluktan çok çekti. Yahudiler, Naziler, komünistler vb. öldürüldü. Hıristiyanlar arasında diyalog başladı. Şimdi Almanya’da İslâm ikinci din. Ben ve eşim 20 yıldan beri Müslümanlarla diyalog içindeyiz. Fakat çok sorun var. Batı Avrupalı insanlarda Müslümanlara güvensizlik duymanın çeşitli sebepleri vardı. Zira halk, öteden beri din olarak sadece kendi dinlerini biliyordu. Ancak birbirini bilgilendirmek, karşılıklı bayram kutlamaları, ibadetlere hürmet, Cuma namazı saatlerine mesai koymamak, yeni gelen Müslümanların mescit ve diğer ihtiyaçlarına destek vermek gibi çalışmalar yapıldı. Bizim semtimizde şimdi Müslümanların Cuma günü minareden ezan okudukları camileri var. Buna Yahudi ve Hıristiyanlar destek verdiler, fakat politikacılar istememişlerdi.[3]

Diğer taraftan Hocaefendi’nin tavsiyeleri doğrultusunda yapılan diyalog faaliyetlerinden negatif etkilenip İslamî değerlerden uzaklaşan, din değiştiren olmamıştır. Aksine İslam’ın sahip olduğu evrensel insanî değerlerin enginliği ve kucaklayıcılığı daha da anlaşılır hale gelmektedir. Ve bu tür diyalog faaliyetleriyle Kur’an’a, Peygamber Efendimiz’e saygı duyan, hatta inanan insanlar olduğu gibi, Hocaefendi’nin verdiği misalde de olduğu gibi Kur’anî çerçevede tanımlanan Hz. İsa’ya inanan insanlarla da karşılaşılmaktadır. Kanaatimizce diyalog faaliyetlerinden en fazla istifade eden, bu konuda ciddi gayret sarfeden Müslümanlardır. Bir taraftan hamiyet-i diniyelerini kuvvetlendirirken diğer taraftan da kayda değer bir temsil keyfiyeti sergilemektedirler. Özetle Hocaefendi’nin diyalog ile ilgili tavsiyeleri tenkit değil, tebrik konusudur.

          2. Müslüman İsevîler

Rapor yazarları Hocaefendi’nin “Müslüman İsevîler” tanımlamasının bir temeli olmadığını söylemektedirler. Oysaki, bu tanımlama Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’ne aittir ve onun Hz. İsa’nın nüzulu ile ilgili hadislere dayanarak yaptığı bir yorumdur. Zira Üstad Bediüzzaman’a göre, ahir zaman ile ilgili hadis-i şeriflerin bir kısmı müteşabih olup yorumlanması gerekir.

Bediüzzaman, ahir zamanda hakiki Îsevi dinini İslamî hakikatlerle, asgarî müştereklerde uzlaştırmaya çalışan bazı Hristiyanlar olacağını ve bunların “Müslüman Îsevileri” şeklinde isimlendirilmeye layık olduklarını söylemektedir: “Âlem-i insaniyette inkâr-ı ulûhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesât-ı beşeriyeyi zîr u zeber eden deccal komitesini, Hazreti İsanın (aleyhisselâm) din-i hakikîsini İslâmiyetin hakikatiyle birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaati nâmı altında ve Müslüman İsevîleri” unvanına lâyık bir cemiyet, o deccal komitesini, Hazreti İsanın (aleyhisselâm) riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak; beşeri, inkâr-ı ulûhiyetten kurtaracak.”[4]

Bediüzzaman, Hz. İsa’nın ahirzamanda nüzul edip Deccal’i öldürmesini bildiren hadisleri[5] her şeyi maddeden ibaret gören ve Allah’ı inkar eden dinsizlik düşüncesinin, Kur’an’ı rehber kabul eden ve İslamî hakikatleri gerçek Îsevîlik hakikati ile birleştiren bazı Hıristiyan ruhaniler tarafından mahvedilmesi şeklinde yorumlamaktadır: “Şahs-ı İsa (aleyhisselâm)’ın kılıcı ile maktul olan şahs-ı deccalın teşkil ettiği dehşetli maddiyyûnluk ve dinsizliğin azametli heykeli ve şahs-ı mânevîsini öldürecek ve inkâr-ı ulûhiyet olan fikr-i küfrîsini mahvedecek ancak İsevî ruhânileridir ki; o ruhâniler, Din-i İsevî’nin hakikatini hakikat-i İslâmiye ile mezcederek o kuvvetle onu dağıtacak, mânen öldürecek.

Bediüzzaman, bazı Hıristiyan ruhanilerinin Kur’an’a tâbi olmasını ve Müslümanlarla ittifak etmesini de bir hadisin işaretine bağlamaktadır: “Hazreti İsa (aleyhisselâm) gelir. Hazreti Mehdî’ye namazda iktidâ eder, tâbi olur.”[6] diye rivayeti bu ittifaka ve hakikat-i Kur’âniye’nin metbuiyetine ve hâkimiyetine işaret eder.”[7]

Bediüzzaman’ın bu yaklaşımını şu sahih hadis desteklemektedir: “Üç sınıf insan vardır ki onların sevapları iki kattır: Kitap ehlinden olup da hem kendi peygamberine hem de Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e iman eden kimse; hem Allah’ın hakkını hem de efendisinin hakkını yerine getiren köle; câriyesi bulunan ve bu câriyeyi güzelce terbiye eden, iyice eğitip öğreten, sonra da onu âzat edip kendisiyle evlenen kimse. İşte bunların iki kat ecri vardır.”[8]

          3. Îsevîliğin tasaffi süreci

Rapor yazarları, bazı Hristiyanlarla ortak paydalarda görüşmelerin İseviyyetin tasaffisi/ arınmışlığı, Mesihiyyet ruhunun mukaddimesi olarak yorumlanmasını boş bir hayal olarak değerlendirerek Hocaefendi’nin bu konudaki “Bediüzzaman eksenli” yaklaşımını tenkit etmektedirler.

Bediüzzaman, değişik hadislerde Deccal’ı dinsizliğin temsilcisi, Hz. İsa’nın onu öldürmesini ve Peygamber Efendimiz’in şeriatı ile amel etmesini de Hristiyanlığın semavî özüne dönüp Kur’anî hakikatlerle bütünleşmesi ve bu şekilde bir grubun Müslümanlarla birlikte dinsizliğe karşı mücadele verip başarılı olması şeklinde yorumlamaktadır. Ona göre, ahir zamanda Hazreti İsa’nın (as)geleceğini ve Hazreti Muhammed’in (sas) diniyle amel edeceğini haber veren hadisin[9] sırrı şudur: “Ahirzamanda tabiatçı felsefenin doğurduğu küfür cereyanına ve ulûhiyeti inkâr düşüncesine karşı Hıristiyanlık tahriflerden tasaffi edeceği ve hurafelerden kurtularak İslamiyet’e dönüşeceği bir sırada, nasıl ki Hıristiyanlığın şahs-ı manevîsi gökten inen vahyin kılıcıyla o müthiş dinsizliğin şahs-ı manevîsini öldürecek; aynen öyle de Hazreti İsa (aleyhisselam) o dinin şahs-ı manevîsi adına, dinsizliği temsil eden deccalı, yani ulûhiyeti inkâr fikrini ortadan kaldıracaktır.[10]

Görüldüğü üzere Hocaefendi’nin Hristiyanların içinden Peygamber Efendimiz’e (sas) ve Kur’an’a inanan kimseler –Müslüman Îsevîler- çıkacağı ve Hristiyanlığın tasaffi edeceği ile ilgili yaklaşımı Bediüzzaman’a dayanmaktadır ve bu yaklaşım da Hz. İsa’nın (as) ahir zamanda gelişini bildiren müteşabih hadislerin yorumundan ibarettir. Nitekim Allah’a, Peygamber Efendimiz’e (sas) ve Kur’an’a inanan ve İslamî değerleri benimseyen Hristiyanların varlığı da bu yaklaşımın bir hakikatinin olduğunu göstermektedir.

Netice itibariyle, Hocaefendi’nin, Bediüzzaman Said Nursi’nin, ilgili hadislere dinin muhkematına uygun bir şekilde yaptığı yorumları benimsemesi ve onları merkeze alarak değerlendirmelerde bulunması tenkit ve hele tadlil edilecek bir mesele değildir. Rapor yazarlarının Hocaefendi’yi hedef alan bu saldırgan tavrı ilim ve insafla bağdaşmamaktadır.


[1] https://fgulen.com/tr/basindan-tr/kose-yazilari/Nuriye-Akman-Zaman-Kurana-olan-Itimadiniz-Saglamsa-Diyalogdan-Korkunuz-Olmamali

[2] https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=18122

[3] “Hz. İbrahim’in Aydınlığında DİNLER ve BARIŞ” Sempozyumu’ndaki tebliği (Mardin-İstanbul, 13-16 Mayıs, 2004)

[4] Nursî, Mektubat, s. 496.

[5] Buhârî, fiten 26-27; Müslim, fiten 100-110.

[6] Müslim, iman 247; Ahmed ibn Hanbel, el-Müsned 3: 345, 367, 384; 4: 216.

[7] Nursî, Şualar, s. 573-574, 567.

[8] Buhârî, ilim, 31, Nikâh ,12; Müslim, iman 241.

[9] Buhârî, enbiyâ 50; Müslim, iman 242.

[10] Nursî, Mektubat, s. 2.

Yazar :

Tarih :

Etiketler :

Paylas :