logo

L. ULUSLARARASI ÖRGÜTLENMEYİ BİZZAT HZ. PEYGAMBERİN YAPTIĞI İDDİASI

Raportörler Hocaefendi’nin 3 Haziran 1990 tarihinde Erzurum Ulu Camii’nde yaptığı vaazından şöyle bir alıntı yapmış: “… Arkadaşlarımız turistik mahiyette gidip nabız yoklamak istediler. Birkaç arkadaş, oraya gitmeden evvel, daha onlar gitmeden, adeta gittikleri her eve Efendimiz daha evvelden gitmiş, “Arkadaşlar gelecek demiş buraya.” Gelip, anlattılar bize. Ve gidenler; “Sizi rüyada gördük, aynen sizlerdiniz.” demişler. Hiç de az olmadı. Arkadaşların bu mevzuda anlattıkları, hiç de az değildi. Demek, sizden bir şey bekleyen insanlar var. O zaman siz, manen çok çalımlı, çok çaplı olacaksınız.” (Garipler Kervanı-2, dk. 12:13) ve bunun üzerine şu iddiaları öne sürmüşlerdir:

  1. Örgütün Uluslararası hüviyet kazanmaya başladıkça Hz. Peygamber istismarı da artmıştır. Hz. Peygamber cemaat mensuplarının gidip eğitim kurumları açacakları ülkelerde ön hazırlık yapmaktadır.
  2. Hz. Peygamber’in öldükten sonra tasarrufunun devam ettiği, gaybı bildiği ve başka insanların onunla iletişime geçerek onu tanıyabildiği gibi her biri İslam itikadı açısından problem taşıyan iddialar içermektedir. Zira ayette Peygamberimizin gaybı bilmediği bildirilmiştir. (A’raf, 7/188)[1]

Öne sürülen iddiaları tek tek cevaplamaya geçiyoruz.

       1. Peygamberimiz’i rüyada görme

Rapor yazarları hemen ilk cümlede peşin hükümlerini vermiş, Hocaefendi’den naklettikleri rüyaları “Mübeşşirat” çerçevesinde değerlendirilebilecek iken onun yerine “istismar” damgasını vurmuşlar ve “Örgüt uluslararası hüviyet kazandıkça Hz. Peygamber istismarını da artırmıştır.” demişlerdir. Rapor yazarları, Peygamber Efendimiz’in (sas) görüldüğü ve hadislerde “mübeşşirat” olduğu bildirilen rüyaları kabul etmemekte ve ısrarla bu rüyaları bağlamlarından kopararak onlardan bir dalalet çıkarmaya çalışmaktadırlar.

İddialara delil olarak alıntı yapılan vaazda Hocaefendi, insanlığın Muhammedî ahlakı beklediğini, bunun için her türlü fedakârlığa katlanarak muhtaç insanlara el uzatacak ruh ve irade kahramanları olmak gerektiğini söylüyor. Peygamber Efendimiz’in (sas) çektiği çile ve ızdıraplardan misaller vererek, bir eğitim gönüllüsü olarak gidilecek yerlerde karşılaşılacak sıkıntı ve mahrumiyetlere karşı peygamberâne bir sabırla mukabele etmeyi teşvik ediyor. Şehvete, dünyanın cazibedar güzelliklerine, fitnelerine takılmadan Peygamber Efendimiz’in (sas) mesajı ile insanlığı buluşturma gibi yüce bir hedefe kilitlenmeyi hayatın gayesi olarak gösteriyor. Bu arada hitap ettiği insanlara Peygamber Efendimiz’in teşrif buyurduğu ve yapılan hizmetleri takdir ve teşvik ettiği rüyalardan misal veriyor. İşte raportörler bu rüyalara can simidi gibi yapışarak, onları Hocaefendi’yi ve hizmet hareketini tadlil etmeye delil yapmak istiyorlar. Oysa ki Hocaefendi, rüyalardan misal vermesinin sebebinin yalnızca teşvik amaçlı olduğunu gayet net açıklamıştır. Ne var ki rapor yazarları sık sık bu iddiayı dile getirmelerinden ötürü bizler de Hocaefendi’nin rüya hakkında yaptığı yorumları buraya sık sık koymak zorunda kalıyoruz.

Bir dönem sahabe efendilerimiz, İslâm’ın yerleşip kök salmasında çok önemli hizmetler görmüşlerdi. Bir taraftan İslâm yerleşip yapılanıyor, diğer taraftan da onlar o yapılanmanın hademeleri, fikir işçileri gibi işin içinde harıl harıl çalışıyorlardı. Dolayısıyla nazil olan âyetler, Efendimizden şerefsudur olan beyanlar, hep onlarla irtibatlı oluyordu. Bu mevzuda Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) Falan şahıs şunu yaptı, Allah indinde şöyle hora geçti; filan insanı gördüm, durumu Allah nezdinde şöyle idi.” vb. tebşirat, tebcilat ifade eden sözleri, meseleye ilk misal teşkil eden o insanları şahlandırıyor ve şevklerini artırıyordu. Bu anlamda meselâ bir sahabi bir iyilik yaptığında hemen bir âyet iniyor, Efendimiz o şahsa, bu âyet seninle alâkalı diyor, o sahabi de oturup hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve Demek Rabbim benden bahsetti.” veya Rabbim benim amelime böyle mukabelede bulundu.” diyordu… (Bkz.: Buhârî, tefsîru sûre (98) 2-3; Müslim, salâtü’l-müsâfirîn 245-246.)

Bugün ise o dönem tamamlandı. Biz nasıl hareket edeceğiz, ne tebcil görüyor ne de takdir, denecek olursa; bizler de yine işlerimizi Kur’ân ve Sünnet muvacehesinde ayarlayıp plânlayacağız. Onları yaparken de mübeşşirat nevinden bir kısım rüyalarla ya da yakaza hâlinde bazı şeyleri müşâhede ile muştulanır ve sevindirilebiliriz. (Bkz.: Buhârî, tâbir 4; Tirmizî, rüya 1.) Çünkü rüyalar, berzah âlemine açılan birer menfezdir ve insan, o menfezlerin aralığından her zaman en enfes temâşâlara ulaşabilir. (…) Bizler beşeriz; belli zaaflarımız var ve belli engeller karşımıza çıkınca, takılıp yollarda kalma ihtimali söz konusudur. Takılıp kalmamamız için de Cenâb-ı Hak, ister şekerleme nevinden sayılsın, ister avans, isterse ahirette vereceği lütufların berzahî gölgeleri, akisleri sayılsın onlarla inayet ediyor, bizim bu yolda devam etmemizi sağlıyor.

Diğer taraftan, her şey o devirde (saadet asrında) Kur’ânî hakikatler üzerine bina ediliyordu, bu devirde sadece rüya görülüyor denemez; o devirde de yine mübeşşirat nevinden görülen rüyalar, verilen müjdeler vardı ki zannediyorum onlar da toplansa bir cilt kitap olur.”[2]

Hocaefendi, altını çizdiğimiz yerde gayet net ifade ettiği üzere, Kur’an ve Sünnet çizgisinde hareket etmenin esas olduğuna, rüya ve yakazaların ise sadece bir teşvik vesilesi olduğuna vurgu yapıyor. Bu yaklaşım, Peygamberimiz’in (sas) “sâlih rüya”, “mübeşşirat” olarak tanımladığı çerçevededir. Ehl-i Sünnet çizgisidir. Bundan itikadî bir problem çıkarmaya çalışmayı ilim ve insaf ile bağdaştırmak söz konusu değildir.

       2. istismar

Raportörler, “istismar” gibi suizan esaslı bir değerlendirmeyi neden tercih ettiklerini açıklamamışlardır. İstismar; birilerinin iyi niyetini kötüye kullanma, sömürme demektir. Hocaefendi ve hizmet çizgisini takip edenler insanları istismar mı etmişler? Peygamber Efendimiz’in (sas) görüldüğü rüyaları anlatarak şahıslarına, ailelerine, yakınlarına ve dostlarına servet, mal, makam mı devşirmişler? Yoksa yurt içinde ve dünya genelinde eğitim seferberliği yaparak dinî, ahlakî ve kültürel değerlerimize hizmet mi etmişler? Öyleyse biz de alıntılanan rüyanın tarihine ve o günden bugüne kadar nasıl gelişmeler olduğuna bakalım ve iddia edildiği gibi bir istismarın olup olmadığına birlikte karar verelim.

Rüyanın anlatıldığı tarih 3 Haziran 1990’dır. 1990’dan raporun yayınlandığı 2017’ye kadar geçen 27 sene içerisinde ise sadece Orta Asya’ya değil, 170 ülkeye açılan cemaat mensupları; 1000’den fazla okul, yüze yakın üniversite, kültür merkezi, iş adamı derneği gibi kurumlar açarak o ülkelerin insanları ile sağlam ilişkiler geliştirmiş; ticarî ve kültürel bağlar kurmuş; dinî, ahlakî ve kültürel değerlerimizi tanıtmış, sevdirmiş ve ve bu sayede gönüllere girilmiştir.

Bu itibarla alıntılanan kısımdaki rüyalar ve o tarihten itibaren ortaya çıkan sonuçlar, cemaatin Peygamberimiz’i (sas) istismar ettiğini, yalan-yanlış şeylerle insanları motive ettiğini mi gösterir; yoksa ihlas ve samimiyetle Hz. Peygamberin “Benim adım güneşin doğup battığı her yere ulaşacaktır”[3] ihbarını bir görev olarak algılayıp, rüyaları da şevk unsuru görüp, işlerini sünnetullah kanunlarına göre yaparak tarihî bir hizmet gördüklerine mi delalet eder?

İşin doğrusu Hocaefendi’nin, dinin ruhuna uygun rehberlik ve teşviklerine gönül veren Anadolu insanı, adanmışlık ruhuyla şahlanmış pek çok eğitim gönüllüsü değişik mahrumiyetlere katlanarak, fedakarlıklarda bulunarak tarihte eşi benzeri pek az görülen bir hizmet ortaya koymuşlardır/koymaktadırlar. Bütün dünya da bunu görüp takdir etmektedir. Durum böyle iken bundan bir istismar çıkarmaya çalışmak, sadece ve sadece şartlanmışlığa ve iyi niyet noksanlığına işaret eder.

       3. Rüya ile amel

Rapor yazarları, vaaz kürsüsünden müjde ve uyarı amaçlı anlatılan bir rüyayı gerçek hayatta yaşanmış gibi değerlendirerek Hocaefendi’yi İslam itikadına uygun olmayan yaklaşımlarda bulunmakla itham etmektedirler.

Daha önce de üzerinde durulduğu üzere Hocaefendi, rüyanın amelde teşri kaynağı olmadığını gayet net ifade etmektedir. Hocaefendi’nin ameli konularda rüyanın delil olmadığını ısrarla ifade etmesi, rüyaların itikadi bir meselede öncelikle ve kesinlikle delil olmayacağını kabul ettiği manasına gelir. Zira inanç ile ilgili hükümlerin sabit olması, amelî meselelerden çok daha güçlü delillerin olmasını gerektirir. Bunun yanında hadiste bildirildiği ve Peygamberimiz’in (sas) uyguladığı üzere rüyalar, müjde ve teşvik amaçlı olarak değerlendirilir. Durum böyle iken raportörlerin Hocaefendi’nin müjdeleme ve motivasyon amaçlı olarak naklettiği ve Peygamberimiz’in (sas) gelecek ile ilgili mesajlar verdiğini bildiren bir rüyadan, Peygamberimiz’in bile gaybı bilmediğini öne sürüp bir dalalet çıkarmaya çalışmaları pek çok yönden bir çarpıtma ve delilsiz bir iddia ve ithamdır.

Rüyaları gerçek hayatta yaşanmış gibi gösterip onlardan dalalet çıkarmaya çalışmak, rüyalarda gelecek ile ilgili verilen mesajları “tasarruf” yetkisi gibi göstermek, Allah’ın bildirdiği ölçüde Peygamberlerin gayba ait bilgiler naklettiği halde bunu inkar etmek bir çarpıtmadan başka bir şey değildir.

          4. Peygamberimiz’in vefatından sonra tasarrufu ve gaybı bilmesi

Raportörler, gaybı Allah’tan başka kimsenin bilmediğini bildiren âyeti delil olarak getirirken, Yüce Yaratıcı’nın peygamberlerine gaybdan bilgiler verdiğini haber veren âyeti görmezden gelmişlerdir. Halbuki Kur’an-ı Kerim’de, O bütün gaybı bilir. Hiç kimseye gaybı bildirmez. Ancak seçtiği resuller başka. Onlara bildirir.” (Cin 72, 26; Âl-i imrân, 3, 179) buyrularak Allah’ın peygamberine gayba dair bazı bilgileri izhar edeceği, henüz vücuda gelmeyen şeyleri açıkça bildireceği ifade edilmiştir.[4]

Diyanet tarafından hazırlatılan Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri’nde de gayb bilgilerinin vahiyler ve haberler olduğu ifade edildikten sonra; “Mesela, Hz. Peygamber’e, kıyamet gününde ve âhirette meydana gelecek olaylar vb. birçok gayb haberini içeren Kur’an vahyedilmiştir.” denmiş ve devamında da kaynak verilerek (bk. Taberî, XXIX, 76-77; Şevkânî, 358-359) “Kur’an ve vahiy dışında da Hz. Peygamber’e fiten ve benzeri bazı gayb bilgilerinin verildiği zikredilmiş ve âyetin bunlara da işareti söz konusu edilmiştir.”[5] Nitekim Peygamberimizin (s.a.s.), Cennet, Cehennem, kabir hayatı meleklerin vazifeleri, yakın ve uzak istikbal ile ilgili verdiği pek çok gaybî haber vardır. Hadis kitaplarında müstakil bir bölüm halinde, Peygamberimiz’in ümmeti içinde olacak fitnelere yer verilmiş; Kıbrıs’ın,[6] İstanbul’un fethi[7] gibi gayba dair fütuhatlardan bahsedilmiştir.

Diğer taraftan rüyalar ile geleceğe dair bazı bilgilerin bildirilebileceği de değişik hadislerde bildirilmiştir. Nitekim Diyanet’in hazırlatıp neşrettiği Hadislerle İslam kitabında “Rüya” ile ilgili müstakil bir bölüm olduğu gibi, değişik konular ile ilgili olarak Peygamber Efendimiz’in (sas) gayba dair bilgiler veren rüyaları da nakledilmiştir.[8] Mesela, Peygamberimiz (sas) rüyasında, biri kan dolu bir nehrin içinde, diğeri kıyısında iki adam görmüş. Bunlardan nehrin içindeki adam kıyıya doğru yüzüp çıkmak istemekte, ancak kıyıdaki adam her seferinde onun ağzına bir taş atarak nehirdeki eski yerine döndürmektedir. Allah Resulü (sas), nehirdeki adamın faiz yiyen kişi olduğunu bildirerek, faiz yiyenlerin akibetinin fecaatini ifade ederek gayba dair bilgi vermiştir.[9]

Diyanet İslam Ansiklopedisi’nde de rüya yoluyla gayba dair bazı bilgilerin verilebileceği ifade edilmiştir: “Hz. Peygamber, nübüvvetle gayba dair bilgiler arasında bir ilişkinin bulunduğuna dikkat çekmiş, nübüvvet ve risâletin kendisiyle sona ereceğini, geride sadece doğru bilgiler içeren sâdık rüyaların kalacağını ve sâlih müminlerin göreceği bu rüyaların müjdeleyici bazı hususlara işaret edeceğini belirtmiş, ayrıca bu tür rüyaları nübüvvetin küçük bir parçası diye nitelemiş, Hz. Âişe de Resûlullah’ın nübüvvetinin, gördüğü sâdık rüyaların aynen gerçekleşmesiyle başladığını bildirmiştir (el-Müsned, I, 219; III, 267; Buhârî, Taʿbîrü’r-rüʾyâ”, 2, 4-5).” [10]

Görüldüğü üzere, Diyanet’in bizzat kendi kaynaklarındaki bilgiler bile görmezden gelinmiştir. Hele Peygamberimiz’in (sas) görüldüğü rüyalardan, onun “öldükten sonra tasarrufunun devam ettiğinin” iddia edildiğini öne sürmek, rüyayı gerçek hayat gibi değerlendirme gibi bir çarpıtmanın ifadesidir. Herkes bilir ve tasdik eder ki gaybı yalnızca Allah bilir.[11] Hikmetinin gereği olarak bazı kimselerin gözünden bazı perdeleri kaldırmasına bir engel yoktur. Dilerse kullarından istediğine gayba dair bilgiler ihsan edebilir. Hz. Peygambere gayba dair pek çok şey bildirmiş ve O da (sas) ümmetine açıklamıştır. Hadis külliyatlarında yer alan fiten ve kıyamet alâmetlerine dair bölümler, bu gerçeğin örneklerinden oluşmaktadır. Ancak elbette buradaki gayb, mutlak gayb anlamında değildir. Zira mutlak gaybı yalnızca ve yalnız Allah bilir. Buradaki gayb bize, bizim ontolojik mertebemize nispetle gayb sayılan şeylerdir. Yani bir anlamda nisbî bir gaybdan söz ediliyor. İslam’ın, kehanet benzeri meslek ve telakkileri yasaklamasının nedeni de budur. Çünkü bu kişiler, kendilerinde geleceğe dair bilgi olduğu iddiasıyla ortaya çıkıyorlardı. Oysa mutlak gaybı Allah kimseye bildirmemiştir, bazı kimselere bildirdikleri de mutlak gayb değil nisbî gaybdır. İlahî ve ezelî meşietten kazası çıkmış ve fakat henüz harici alemde tezahürleri açığa çıkmamış nisbi gaybi hadiselerdir. Bunların da çeşitleri vardır. Mesela bizim havanın güneşli ve açık olduğu bir durumda yağmur gelmeyeceğini bilmemiz gaybı bilmek değildir. Maddî şart ve kevnî sebeplerin oluşmasıyla bulutlanan havadan yağmurun geleceğini bilmek de öyledir. Ama pek çok kez hava tahminlerinde yine de yanılmalar olmaktadır. Havanın açık ve güneşli olduğu bir vakitte birden yağmurun yağdığı da az karşılaşılan bir durum değildir.

Rüya ve misal alemiyle ilgili birtakım hadiselerin önceden görülüp sezilmesi de nisbî gayb kapsamındadır. Allah bazı dimağları bu misalî nisbî havadise önceden açabilir. Onlar da yaptıkları tabir ve yorumlarda isabet edebilirler. Ancak bu konuda kesinlik ve yanılmazlık iddiasında bulunulamaz. Rüya ve misal alemine ait müşahede edilenler, genellikle sembolik ve temsili tablolardır. Sahih tabire ve tevile tabi tutulmadan isabetli yorumlar yapılamaz. Alem-i misalin ötesinden ve yukarısından verilen haberler ise çok daha riskli ve yanılmaya açıktır. Hepimizin de bildiği gibi tasavvuf literatürümüzde daha üst mertebelerden ledünni bilgiye mazhar olduğunu söyleyen pek çok sufi çıkmıştır. Ancak tüm bu bilgiler, müşahade, keşf ve görüler her açıdan tartışılmış ve bu kanallardan gelen bilgiler son derece kritik ve katı kurallarla sınırlandırılmıştır.

Tüm bu ilmî gayretler, İslam’ın yasakladığı kehanet türlerinin İslam toplumunda yaygınlaşıp meşruluk kazanmasını önlemeye yöneliktir. Ama bu katı ve dakik kuralların varlığına rağmen temelde keşf, rüya ve müşahedelerin hakikati ve gerçekliği de reddedilmemiştir. Bu yüzden hem keşif ve müşahade gibi derin irfanî sufi tecrübelere yönelik, hem de rüya gibi oldukça yaygın ve popüler olan alanla ilgili devasa bir ilmî literatür ortaya çıkmıştır.

Netice itibariyle Hocaefendi’nin cami kürsüsünden anlattığı rüyalar Peygamber Efendimiz’in (sas) yaptığı gibi müjdeleme ve uyarı amaçlıdır. Rüyalarda geleceğe ait bazı bilgi ve işaretler olabilir. Bunlar en fazla irşat amaçlı değerlendirilmelidir. Yoksa bunları gaybı bilme, gaybden haber verme kapsamında değerlendirmek doğru olmadığı gibi iyi niyete de mebni değildir.


[1] Diyanet İşleri Başkanlığı, Rapor, s. 105.

[2] Gülen, Fikir Atlası, s. 107-108.

[3] Ahmed ibn Hanbel, el-Müsned, 28:155 (16957); Heysemî, Mecmaü’z-zevâid, 6: 7 (9807)

[4] Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, 8: 5416.

[5] Komisyon, Kur’an Yolu Meal ve Tefsiri, 5: 482.

[6] Buhârî, cihad 3, 8; Müslim, imâre 160-162.

[7] Ahmed ibn Hanbel, el-Müsned 4, 335; Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr 2: 38; Hâkim, el-Müstedrek 4: 468.

[8] Komisyon, Hadislerle İslam, 5: 174

[9] Buhârî, buyû 24.

[10] Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,Yusuf Şevki Yavuz, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2008, “Nübüvvet” maddesi.

[11] Neml, 27: 65.

Yazar :

Tarih :

Etiketler :

Paylas :