logo

M. CEHENNEME ATILANLAR İÇİNDE GÜLEN MÜNTESİPLERİ YOK(!)

Rapor yazarlarının rüyalara karşı özel bir ilgisi olduğu açık. Hocaefendi’nin tüm vaaz ve sohbetlerini didik didik etmiş, nerede bir rüya anlatısı varsa Rapora dahil etmişler. Rüyalardan hüküm çıkmaz, ama Rapor yazarları rüya anlatılarından bol bol hüküm çıkarmayı başarıyorlar.

 Rapor yazarları bu kez de arayıp tarayarak, 06.04.1979 tarihli bir ses kaydından Hocaefendi’nin anlattığı bir rüyayı alıntılıyor ve onun üzerine bazı iddialar öne sürüyorlar. Yaptıkları alıntı şu şekilde: “Ve üç-beş gün evvel bir çocuk yanıma gelecektir, bana şunu anlatacaktır, hislerimden dolayı muaheze etmeyin beni, bağışlayın. Haşr ü neşrin bütün endişe verici keyfiyetiyle cereyan ettiğini gördüm, alev alev dehlizlerden alev çıkıyor gibi cehennemin ortalığa dehşet saldığını gördüm, tutup tutup milleti cehenneme atacaklar gördüm ve derken selvi boylu birisi, incelerden ince birisi … cehennemin kapısına kollarını gerdi, girilmez buradan içeriye dedi, halkı önüne alıyordu, kimse girmesin diye çırpınıyordu. Önlemişti ilk gelenleri, girmiyordu artık kimse içeriye. Fakat arkadan gelen bir zılgıta dayanamamıştı, çekiliverince herkes içeriye itiliyor ve herkes cayır cayır yanıyordu, içinde tanıdıklarım da vardı diyor, çocuğu dehşet almıştı, ürpere ürpere anlatıyordu, ama ben caminizde gördüklerimi görmüyordum orada diyor, cemaatimizde gördüklerimi görmüyordum orda diyor, tanıdığım arkadaşlar vardı, korunmuş ve geride kalmışlardı. Neyi ifade ediyor sana, ne anlatıyor bunlar sana, cemaatin içinde perdesini kaldırıp imamın sana baktığını anlatıyor, batmayan güneşin, gurûb etmeyen güneşin sana baktığını anlatıyor.…” (Sesli Vaazlar 7, 1979 04 06, İktisadi Mülahazalar-7, dk. 1:33:30)

Raportörler yaptıkları bu alıntıdan şu iddiaları öne sürmektedirler:

  1. Gülen, İslam’ın ve İslam kardeşliğinin anlatılması gereken cami kürsüsünde, rüyaları kendi projeleri için kullanarak suistimal etmektedir.
  2. Peygamber Efendimiz bile günde yetmiş defa istiğfar ettiği halde Gülen’in, bir rüya üzerinden kendi cemaatinden olanların cehenneme girmeyeceğini söyleyecek kadar büyük bir hezeyana girdiği görülmektedir.[1]

Şimdi iddialara cevap vermeye geçiyoruz:

       1. Rüyalar

Raportörlerin rüya üzerinden Hocaefendi hakkında ileri sürdükleri tüm iddialara daha önce delilleri ile cevap verildiği için burada tekrar bu konu üzerinde durmayı düşünmedik. Hocaefendi’nin rüyalara yaklaşımı Kitap ve Sünnet kriterlerine uygun olduğu gibi, bu hususta Ehl-i Sünnet akidesindeki temel disiplin ve yaklaşımlarla da bire bir örtüşmektedir.

       2. Asılsız İddialar

Yine daha önce geçtiği ve delilleriyle de ispat edildiği gibi, rapor yazarlarının, Hocaefendi’nin, cemaatinin cennete gideceğini, cehenneme girmeyeceğini söylediği iddiaları asılsızdır. Hocaefendi’nin sözlerinin bütünlüğünden koparılıp tahrif edilmesi üzerine bina edilmiş “boş sözler”dir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, Hocaefendi ve Hizmet gönüllülerinin böyle bir iddiada bulunmaları söz konusu değildir. Bunu hem itikadî esaslarla, hem de ilke edindikleri feragat, fedakarlık ve diğekâmlık prensipleriyle bağdaştırmamaktadırlar.

        3. ‘Akıbetinden endişe etmeyenin akıbetinden endişe edilir’

Hocaefendi, neredeyse tüm sohbetlerinde ve özellikle de yakın çevresiyle yaptığı muhaverelerde, hizmet gönüllülerinin manevî ve ahlakî tutumları üzerinde sürekli ikazlarda bulunmakta, nefis taşıyan hiçbir kimsenin Cennet ve ahiret hususunda güvende olamayacağı noktasında tahşidat yapmaktadır. O, daha önce geçtiği üzere havf-reca dengesi üzerinde o kadar ısrarlı durmaktadır ki onun kadar bu mesele üzerinde duran daha kaç kanaat önderi vardır, bilmiyoruz.

Biz sadece Hocaefendi’nin birkaç ifadesini buraya taşıyarak, öne sürülen iddiaların ne kadar asılsız ve çarpık olduğunu göstermiş olalım:

Her ne kadar Kur’ân talebeleri, birbirleri hakkında küllî dua etmelerinden, iman-ı tahkikî açısından latîfelerini nûrefşân hâle getirmelerinden ve şeytanın elinin ulaşamayacağı yerlere kadar kalblerine imanın sirayetinden ötürü inşaallah kabre imanla gireceklerine dair bir müjde alsalar bile, bir Kur’ân talebesi asla akıbetinden emin yaşamamalıdır. Bu hususla alâkalı terhîb ve tergîb (sakındırma ve teşvik etme) makamlarında söylenen sözleri, sırat-ı müstakîm adına söylenmiş genel ifadelerle karıştırmamak gerekir.”[2]

Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinin bunca genişliğine rağmen, kul yine de endişe etmeli; kabre imansız girmekten tir tir titremelidir. Zira Allah Resûlü’nün ifadeleri içerisinde, akşam mü’min olanın sabah kâfir; sabah mü’min olanın da akşam kâfir olabileceği şu dönemde, kimse akıbetinden emin olmamalıdır.”[3]

Artık biz yolumuzu bulduk. Bu vakitten sonra bu yolda hiç kaymadan, düşmeden, sürçmeden, devrilmeden, kündeye gelmeden, şeytanın oyunlarına takılmadan hedefimize varırız.” şeklindeki düşünce, sadece bir kuruntudur. Zira hiç kimsenin, bulunduğu yolda son nefesini teslim edinceye kadar yürüme teminatı yoktur. Hatta bu konuda emniyete kapılan bir insan, kendi emniyetini tehlikeye atmış demektir. Zira akıbetinden emin olan bir kimsenin, akıbetinden endişe edilir. Bu itibarla insan her an, hidayetten sonra tekrar dalâlete düşebileceği endişesiyle tir tir titremeli ve bu konuda sürekli ciddi bir metafizik gerilim içinde bulunmalıdır.”[4]

Sanıyoruz bu ifade ve ibareler, ileri sürülen iddiaların geçersizliğini ifade etmeye yeter. Hocaefendi’nin beyanları Ehl-i Sünnet otoritelerinin konu hakkındaki mülahaza ve kanaatlerinden zerre kadar farklılık arz ediyor mu? Bu kadar net ifadelere rağmen Hocaefendi hakkında asılsız birtakım iddiaların ileri sürülmesi açık bir bühtan değil midir.


[1] Diyanet İşleri Başkanlığı, Rapor, s. 106.

[2] Gülen, Kırık Testi, s. 169.

[3] Gülen, Prizma, 3: 185.

[4] Gülen, Mefkûre Yolculuğu, s. 233.

Yazar :

Tarih :

Etiketler :

Paylas :