logo

P. CEMAAT İÇİN CENNETTEN VAZGEÇME

 Rapor yazarları Hocaefendi’nin 27.06.1980 tarihli Afyon’da verdiği vaazdan şu şekilde bir alıntı yapıyorlar: “(20 yy.’ın içinde bulunduğu) bu kadar felaket ve helaketlerin üstesinden gelecek insanın çok fedakâr olması lazım. Maddî-manevî her şeyi aşmış olması lazım. Maddî-manevî çeşitli fedakârlık hisleri içinden neşv bulması lazım, maddî manevî füyuzat hislerinden vazgeçmesi lazım, hatta icabında cennete gitmeyi dahi tekmelemesi lazım…” (1980-06-27_Gonul Dunyamizdan-01 -Allah yolunda fedakarlik (Afyon), dk. 11 vd.) Rapor yazarları, Hocaefendi’nin bu sözleri üzerinden şu iddiaları öne sürmektedirler:

 Örgüt liderine kayıtsız şartsız itaat ve teslimiyet şarttır. Cennete girmek için bile örgüt liderine sormak lazımdır. Cehennemden kurtulma vaat edilse bile dahi örgüt liderinin kararına göre hareket edilmelidir.[1]

İddialara Cevaplar:

          1. Kayıtsız şartsız itaat

Bir önce, aynı çizgide ortaya atılan iddialara belli ölçüde cevap verilmişti. Burada ilâve olarak şunları söyleyebiliriz. Hocaefendi’nin takipçilerinden kayıtsız, şartsız bir itaat istediği iddiası doğru değildir. Her şeyden önce Hocaefendi, insanların aklına, kalbine, gönlüne hitap eden bir insandır. O’nun itaat konusundaki yaklaşımı gayet nettir ve peygamberimizin şu beyanına dayanmaktadır: “Hâlık’a isyanın bahis mevzuu olduğu bir yerde mahluka itaat yoktur.”[2] Haram olduğu kat’î olan meselelerde hiç kimseye itaat edilmez.”[3] Daha önce de üzerinde durulduğu üzere onun tavsiyelerini makul ve dinin ruhuna uygun bulan insanlar, gönüllü olarak bir aksiyon ortaya koymaktadırlar.

İddialara delil olarak yapılan alıntı; 1980 yılında, insanların sokağa çıkmaya korktuğu, gençlerin dini değerlerden habersiz anarşi ve terörün kıskacına düştüğü, her gün pek çok insanın bir hiç uğruna öldürüldüğü bir zamanda, cami cemaatine verilmiş bir vaazdan alınmıştır. Bu vaazında o, kısaca şöyle diyor: “İslam dünyasında çok karışıklıklar yaşanmıştır. Günümüzde olduğu kadar insanımızın dininden, peygamberinden uzaklaştırıldığı başka bir dönem olmamıştır. Böyle bir zamanda gönülleri ihya etmeyi amaçlayanların çok fedakar olması, hatta gerekirse cennete girmeyi bile tekmelemesi lazım. Karşısına cennete girmek ya da cehennemden kurtulmak gibi bir teklif çıksa, Görüşmem lazım.” demek sadakat ve sebatın gereğidir.

Hocaefendi’nin bu yaklaşımı yazılı eserlerinde de vardır. O, Peygamber Efendimiz’in çizgisinde sahabe anlayış ve temsili ile bir nesil yetiştirilmesi için her türlü fedakarlığı göğüsleyecek adanmış ruhlara ihtiyaç olduğuna hep vurgu yapmıştır. Diyanet’in bir vâizi olarak başta cami kürsüleri olmak üzere hemen her platformda bu düşüncelerini seslendirmiş, Peygamber Efendimiz (sas), sahabe ve ruh mimarları Rabbanilerin hayatlarından örnekler vererek insanları böyle bir hayat yaşamaya özendirmiştir:

Evet, şu anda biz, icabında Cennete girmekten dahi vazgeçip ve şayet girmişse, dışarıya çıkma yollarını araştıracak kadar mesuliyet ve dava aşığı insanlar bekliyoruz.Güneşi bir omzuma, ayı bir omzuma koysalar, ben bu işten vazgeçmem![4] diyen insanlar.. bu bir Peygamber ufkudur. Bu ufuktan akıp gelen ışıklarla coşkun bir dimağ, yerinde: Gözümde ne Cennet sevdası ne de Cehennem korkusu var; milletimin imanını selâmette görürsem Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım![5] der iki büklüm olur.. veya ellerini açar, Vücudumu o kadar büyüt ki Cehennemi ben doldurayım, başkalarına yer kalmasın![6] çığlıklarıyla semavâtı lerzeye getirir. Evet, bugün insanımızın, her şeyden daha çok, milletinin günahları için ağlayan, insanlığın affedilip bağışlanmasını, kendi bağışlanmasının önünde bekleyen.. ve Arâfta durup Cennetliklerin hazlarıyla yaşayan, Cennete girse dahi şahsî hazlarını duymaya vakit bulamayan derûnîlere ihtiyacı var…[7] Nitekim Hocaefeni’nin tavsiyelerini makul bulanlar da o çizgide bir performans ortaya koymaya çalışmışlardır/çalışmaktadırlar.

          2. Ahlâkî tavır

Bu bir ufuk ve anlayış meselesidir. Fedakârlık ve adanmışlığın edebiyatını yapan, şahsî menfaatlerine ve kurtuluşuna kilitlenmiş insanların bunu anlaması çok zordur. Böyle bir yaklaşımda cennete girmek veya cehennemden kurtulmak hafife mi alınmaktadır, yoksa mümkün olduğunca insanın imanına vesile olmaya çalışarak onların cennete girecek değerlerle buluşmasına katkı mı sağlanmaktadır? Hocaefendi, insanımızın tarihte hiçbir zaman olmadığı kadar dininden ve peygamberinden uzaklaştırıldığı böyle bir devirde Rabbimizin ve Efendimiz’in (sas) adını gönüllerde ihya etme çabalarının önemini ifade etmektedir. Nitekim Yüce Kitabımızda bu ümmet için, Siz insanların iyiliği için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz: İyilikleri yayar, kötülükleri önlersiniz, çünkü Allaha inanırsınız.” (Âl-i İmran, 3, 110.) buyrularak Allah nezdinde en hayırlı insan olma özelliği O’nun mesajıyla insanları buluşturmaya bağlanmıştır. İşte Hocaefendi, konunun ehemmiyetini vurgulama kapsamında, cennetin kapısı açık olsa dahi, önceliği diğer insanları imanla ve dinî değerlerle buluşturmaya vermeyi tavsiye etmektedir. Meselenin ehemmiyetini dile getiren teşvik nitelikli bu sözde itikadî açıdan da dil açısından da bir sorun yoktur.

Ayrıca Hocaefendi bu sözüyle mümince bir ahlakî tutum olan “feragat”e de vurgu yapıyor. Kamil mümine yaraşan odur ki cennetle bile müjdelense diğer kardeşlerine de el uzatsın. İşte raportörlerin anlamak istemediği bu yüksek ahlakî tavırdır. Onlar bu özverili ahlakî tavrı anlayıp alkışlamak yerine, tüm gayretlerini feragat ve diğerkâmlık makamında söylenmiş bir sözden itikadî bir sorun çıkarma yönünde kullanmışlardır. Oysa ki Hocaefendi peygamberî bir ahlâkı da hatırlatmış oluyordu. Zira Peygamberimiz (sas) Mi’rac esnasında cenneti gördüğü halde orada kalmayı istememiş, tahammülfersa çile ve meşakkatlerle dopdolu, vazifesine dönmüştür. İşte Hocaefendi takipçilerine bu ufku hedef göstermektedir.


[1] Diyanet İşleri Başkanlığı, Rapor, s. 110.

[2] Buhârî, meğâzî 59; Müslim, imâret 39

[3] Gülen, Prizma, 2: 54.

[4] İbn Hişâm, es-Sîratü’n-nebeviyye 2/101; et-Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, Beyrut: Darü’t-Türas, 1387,1: 545.

[5] Nursî, Tarihçe-i Hayat, s. 616.

[6] Bkz.: Şeyh Şemseddin Sivasî, Menâkıb-ı Çihâr Yâr-i Güzîn, s. 25 (28. Menkıbe)

[7] Gülen, Ruhumuzun Heykelini Dikerken, s. 98.

Yazar :

Tarih :

Etiketler :

Paylas :