Rapor yazarları Hocaefendi’nin hizmet hareketinin dünyaya açılma yıllarında verdiği vaazlardan alıntılar yaparak onun hakkında bazı iddiaları öne sürmektedirler. Önce yapılan alıntıları verelim:
“Gülen, 17.06.1990 tarihinde Süleymaniye Camii’nde yaptığı konuşmada şu ifadeleri
kullanmıştır:
“Kazakistan’a gitmenizi ve esaretin ne demek olduğunu görmenizi tavsiye ediyorum. Şedd-i rihal edin, bu sene umrelerinize ara verin. Gücüm yetseydi sadık-ı masduka saygısızlık saymasaydım, Ya Resûlallah sana karşı saygısızlık saymasaydım diyecektim ki hacca bir seneliğine ara verin, bu ülkelere şedd-i rihal yapın, esaret görün, dinden uzaklaşma görün, mescide yabancılaşma görün…” (Görüntülü Vaazlar, Süleymaniye-06 (Şükür Ufku) 17.06.1990.divx, dk. 18 vd.).
Bir diğer alıntı da şu şekildedir:
“19.08.1990 tarihinde Süleymaniye Camii’nde yaptığı konuşmada ise şu ifadelere yer
vermektedir:“Umreye giderken, hacca giderken eğer böyle bir anlatmaya niyetiniz yoksa niyetinizi bulacağınız âna kadar geciktirin bu ibadetinizi. Öyle umreye, öyle hacca gitme durumunda, zamanında değiliz. Hatta eğer hacca ve umreye o saygın, o mukaddes mana ve mefhumları muhafaza mevzuundaki hassasiyetim olmasaydı, farzlarınıza bir şey demeyeceğim gidin diyecektim.” (Hicret ve İffet; 23:45-24:17).
Raportörler yaptıkları bu alıntılardan yola çıkarak şu iddiaları öne sürmektedirler:
Bir Müslümanın şahsı, ailesi veya ümmet için dini veya dünyevi meşru bir mazeret varsa haccı ertelemesinde dini bir mahzur yoktur. Fakat örgüte hizmet için haccın ertelenmesi dinen kabul edilemez. Hac konusundaki bu söylem ümmet bağlarını koparma özelliklerinin bir tezahürüdür.[1]
İddialara Cevaplar:
Hocaefendi’nin iki vaazından yapılan alıntı üzerine bina edilen “Ümmet bağlarını koparma özelliğinin tezahürü” iddiasını konuşmak, şu dört sorunun cevabını vermeyi gerekir:
- Hocaefendi bu sözleri ne zaman, nerede ve kimlere söylemiş?
- “Örgüte hizmet” olarak adlandırılan erteleme isteğinin gerekçesi nedir?
- Diyanet İşleri Başkanlığı umre ve haccın ertelenmesi konusunda ne diyor?
- Bu gerekçenin ümmet arasındaki bağları koparıcı etkiler yapacak tarafları nelerdir?
1. Haccın ertelenmesi
Hocaefendi iddiada yer alan sözleri 1990 yılının Haziran ve Ağustos aylarında verdiği vaazlarda söylemiştir. 1990 ve 1991 Sovyetler Birliği’nin dağılmaya başlamasıyla, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nin Sovyetler’den ayrılarak bağımsızlıklarını ilan etme sürecine denk gelmektedir. Hocaefendi, şükür konusunu işlediği Haziran vaazında, hürriyetin büyük bir nimet olduğunu, her nimet gibi hürriyet nimetinin de şükür istediğini anlatırken, sözü güncel duruma getirip şu tavsiyede bulunmuş:
“Esaretin ne demek olduğunu görmenizi tavsiye ediyorum. Şedd-i rihal edin, bu sene umrelerinize ara verin. Gücüm yetseydi Sâdık-ı Masdûk’a saygısızlık saymasaydım, Yâ Resulallah sana karşı saygısızlık saymasaydım diyecektim ki hacca bir seneliğine ara verin, bu ülkelere şedd-i rihal yapın, esareti görün, dinden uzaklaşma görün, mescide yabancılaşma görün.”
Görüldüğü üzere Hocaefendi’ye göre, din kardeşlerinin imdadına koşmak, hac gibi malî yönü olan farz ibadeti bir sene ertelemeye değecek kadar önemlidir. Hocaefendi burada bir kayıt koyuyor. “Umrelerinizi erteleyin” diyor. Ama hacca gelince, “Hac da bu iş için ertelenebilir, fakat “fendimize saygımın gereği bunu söyleyemiyorum.” diyor. Herhalde konunun ciddiyetine bundan daha güçlü bir vurgu yapılamazdı.
Soydaş ve din kardeşi olan milletlerin hürriyetlerine kavuştukları bir zamanda onların yardımına koşmanın, dertlerini paylaşmanın ve onlara umut olmanın haccı ertelemeyi gerektirecek kadar önemli olduğunu vurguluyor Hocaefendi. Rapor yazarları da bizzat iddialarının içinde şunu söylüyorlar: “Elbette bir Müslümanın bireysel olarak gerek şahsına gerek ailesine gerekse ümmete ait dinî veya dünyevî meşru bir mazeret sebebiyle hac ibadetini ertelemesinde dinî açıdan bir sakınca yoktur.” Yani iddia sahipleri bu meselede bir sakınca olmadığını kendileri de ifade etmiş oluyorlar.
Biz bir de Diyanet islam Ansiklopedisi, “Hacc” maddesinin haccın ertelenmesi konusundaki yaklaşımına bakalım: “Ömründe bir defa hac yapan müslüman bu farzı yerine getirmiş olur. Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf, Mâlik ve Ahmed ibn Hanbel, kendisine hac farz olan müslümanın bu ibadeti önündeki ilk hac mevsiminde eda etmesi gerektiği, bir sonraki yıla tehirinin günah olduğu, hatta bu ibadeti uzun süre geciktiren müslümanın şahitliğinin kabul edilmeyeceği görüşündedirler. Çünkü bu fakihlere göre haccın bir defa tehiri büyük günah sayılmazsa da bunda ısrar edilmesi fısk olarak değerlendirilir. Ayrıca farzların edasında ihtiyatlı davranılmalıdır; bunun gereği olarak hac hemen yerine getirilmeli, hayatta kalınıp kalınmayacağı bilinmeyen daha sonraki bir yıla bırakılmamalıdır. İmam Şâfi ile Hanefî imamlarından Muhammed ise ileride yerine getirmeye azmedilmesi ve eda imkânının elden çıkması gibi bir endişenin bulunmaması şartıyla haccın tehir edilebileceğini söylemişlerdir. Ancak bu ibadetin bir an önce ifa edilmesi sünnet sayılmış ve bu husus ihtiyata daha uygun görülmüştür.”[2]
Hocaefendi’nin umrelerinizi erteleyin dediği halde hac konusunda son derece ihtiyatlı konuşması, yukardaki her iki görüşü de dikkate aldığını göstermektedir. Teklifi, dinî açıdan doğru olduğu gibi, aynı zamanda fukahânın farklı görüşlerini cem eden bir çerçeveye de sahiptir.
2. Örgüte hizmet
Dini açıdan Hocaefendi’nin teklifi doğru olduğuna göre iddiada yer alan ikinci hususa geçebiliriz. Rapor yazarları diyorlar ki “Dini açıdan bir mahzur yok ama örgüte hizmet için haccın ertelenmesi dinen kabul edilemez. Hac konusundaki bu söylem ümmet bağlarını koparma özelliklerinin bir tezahürüdür.”
İddianın bu kısmı için önce rapor yazarlarının iddialarına mesnet olarak zikrettiği ikinci alıntının (Hicret ve İffet, Süleymaniye 19 Ağustos 1990) yapıldığı yerde, Hocaefendi’nin ne dediğine bakalım. Hocaefendi orada şunları söylüyor: “Müminin niyeti amelinden hayırlıdır, esasına dayanarak arkadaşlarımız dünyanın dört bir tarafına göç tertip edecekler. Halis niyetle dört bir yana şedd-i rihal etsin, gitsinler. Bir iki asırdan beri istismar edilen bir dünyanın yeniden başkalarının eline düşüp istismar edilmemesi için bu ülkenin inanan insanları gitsin, ticari sahadan iktisadi sahaya, oradan irşat zeminine kadar o insanlarla dostluk kursunlar ve bütün istismar kapılarını kapatsınlar. Allah rızası için kapatsınlar. Kapılar ardına kadar açıktır. Gidin oralara Allah’ın inayet ve keremi ile bir temel atın. Gelip – gitmeyi kolaylaştırın. Yıllar ve yıllar sizin dünyanızdan uzaklaştırılmış o insanlara duygu ve düşünceniz adına halis niyetle bir şeyler soluklamaya, bir şeyler duyurmaya çalışın ki içlerinde ezan, kamet, kitap ve Sünnet bilmeyen bir sürü insan vardır.”
Bu cümlelerden sonra Rapor yazarlarına sormak istiyoruz: Bu teklifler İslam ümmeti arasında bağları güçlendirir mi zayıflatır mı?
Hocaefendi yukardaki açıklamaları yaptıktan sonra hac ve umre konusunda şunları söylüyor:
“Bu seyahatlar Avrupa’ya, Asya’ya, Çin seddine kadar olabilir; fakat böyle bir seyahata çıkarken, – Allah aşkına, Resulullah hatırına- niyetiniz irşad olsun, tebliğ olsun, hak ve hakikati duyurmak olsun. Umreye giderken, hacca giderken eğer böyle bir anlatma niyetiniz yoksa niyetinizi bulacağınız ana kadar geciktirin bu ibadetinizi. Niyet olmayınca bir işe yaramaz. Öyle umreye ve hacca gitme durumunda değiliz. Hatta umre ve hacca saygım, o mukaddes mefhumları koruma hassasiyetim olmasaydı. Farzlarınıza bir şey demeyeceğim gidin diyecektim fakat bundan sonra siz o umre sevabını imana muhtaç gönüllerin kapısını çalmak suretiyle başka alemlerde arasanız daha isabetli bir şey yapmış olacaksınız diyeceğim. Siz beğenmezseniz, hocalarınız ve hocalarımız beğenmezse ben de bunu dememiş olayım, sözümü geri alayım.” (Hicret ve İffet, 1:29:00’dan sonuna kadar)”
Görüldüğü gibi burada da aynı ihtiyat kayıtları ile fukahânın görüşleri cem edilerek mesele açıklanıyor, umrelerin ertelenmesi teklifi ediliyor. “Umreye giderken, hacca giderken eğer böyle bir anlatma niyetiniz yoksa niyetinizi bulacağınız ana kadar geciktirin bu ibadetinizi. Niyet olmayınca bir işe yaramaz.” cümlesine gelince, hac ibadetinin dindeki yeri ve önemi açısından fevkalade dikkate değer bir yorumdur. Nitekim Diyanet tarafından hazırlanan Kur’an Yolu tefsirinde Bakara suresi 196. âyet tefsir edilirken haccın hem ruhî hayata bakan yönü, hem de Müslüman milletler arası sosyal boyutuna bakan yönü itibari ile yapılan yorumlar Hocaefendi’yi birebir teyit etmektedir.
Bu durumda Hocaefendinin söyledikleri; İslam âlimlerinin yaklaşımlarını cem etmekte ve o yaklaşımlara uygun teklifler içermektedir. Bu teklifler Müslümanların kardeş olduğunu ifade eden (Hucurat, 49, 10) âyet açısından kardeşliğin gereği, “Mü’min mü’mine karşı parçaları birbirini bağlayıp, tahkim eden bina gibidir.” (Buhârî, Salat, 88.) ve “Mü’minler birbirini sevmekte, acımakta ve korumakta bir vücut gibidir. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman diğer uzuvları da uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulmuş gibi titremeye başlarlar.” (Buhârî, Edeb 27.) hadis-i şeriflerine göre imanın gereğidir. Hocaefendi irşat faaliyetleri gibi hac ve umrenin de Allah rızası için, sağlam bir niyetle ve maksadına uygun bir şekilde yapılmasının önemini vurgulamaktadır.
Hocaefendi’nin umrelerinizi erteleyin tavsiyesinin ümmet bağlarını zayıflatmaya yol açacağını söyleyen rapor yazarlarının, şu gerçeği de görmeleri gerekmektedir: Hocaefendi halkı umreye gitmeyip halkı turistlik seyahate ya da yan gelip yatmaya ve umre paralarını çar çur etmeye değil, Orta Asya’daki kardeşlerimize maddî manevî katkıda bulunmaya çağırmaktadır. Onun bu din kardeşlerimize yönelik yardım ve dayanışma çağrısı, ümmet bağlarına tarihî bir hizmet olsa gerektir. Eğer Hocaefendi’nin bu yardım ve dayanışma çağrısı ümmet bağlarını kuvvetlendirme olarak görülmüyorsa sonraki yıllarda Diyanet’in hizmet gönüllüleriyle yarışırcasına Orta Asya’da üniversite, cami, Kur’an kursu gibi eğitim ve ibadet yerleri açmasını, talebelerle ilgilenmesini ümmet bağlarını güçlendirmeye yönelik faaliyetler olarak kabul etmemek gerekir.
Türk toplumu, zaten 90’lı yıllara kadar hac ve umre vazifelerini orta ve daha ileriki yaşlara erteleyen bir toplum idi. Hacca gidenlerin kâhir ekseriyeti elli altmış yaşını aşmış insanlardı genelde. İlginçtir ki 90’larla birlikte ve özellikle de Hizmet Hareketi ve benzeri hareketlerin umre ve hac programlarını adeta bir seferberlik ruhuyla yapmaya başlamasıyladır ki genç kuşakların umre ve hac organizasyonlarına ilgi ve iştiyaklarında artma gözlemlenmeye başlanmıştır.
Yine rapor yazarlarının dinimizin emirlerini örgüt yararına faaliyetler olarak niteleyip, dinimize ters düştüğünü söylemeleri de dinî bir asla dayanmamaktadır. Zaten rapor yazarları da her iddianın ardından âyetler, hadisler ve ulemanın görüşlerini naklettikleri halde bu iddiaları için ne âyet, ne hadis ve ne de ulemadan bir görüş nakletmişlerdir. Hocaefendi de bu tür mesnetsiz itirazlarla sık karşılaştığı için olsa gerek, “Hocalarımız bunu beğenmezlerse, ben de söylememiş olayım, sözümü geri alayım.” demiştir! Ne var ki rapor yazarları ne vaazın tamamını ve ne de alıntı yaptıkları bölümde yer alan itiyat kayıtlarını dikkate almayarak bir kere de buradan Hocaefendi’yi din dışına çıkmakla itham etme yoluna gitmişlerdir.
[1] Diyanet İşleri Başkanlığı, Rapor, s. 111.
[2] Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Salim Öğüt, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2008, “Hacc ile ilgili dini hükümler” maddesi.