logo

C. Ölmüş Birisinin Geri Gelip Ziyaretlerde Bulunması

Raportörler bir önceki başlıkta cevap verilen iddialara benzer bir iddiayı burada tekrar etmektedirler. İddialarına mesnet gösterdikleri metin, Hocaefendi’nin 15 Nisan 1990 tarihinde Süleymaniye camiinde verdiği “Cihad-ı ekber” konulu vaazından yaptıkları alıntı:

 “…Yakın bir tarihti belki bir ay geçmedi. Uzun seneler vazife yaptığı beldede ihtimal sık sık görüştüğü talebe arkadaşlardan bir tanesi ramazan mıdır, gece teheccüd vakti midir ve size anlattığım rüya değildir benim size söylediğim haldir. Rüya değildir, açıktır, yakazadır. İki sene evvel bir tankerin altında ezilmiş, yanmış parmağını dikmiş ve cenazesi küller halinde bulunurken La İlahe İllallah Muhammed’ün Resûlullah ahd-i peymanına sadakat içinde bulunmuş. Ama talebe kardeşimizin kapısının tokmağına dokunuluyor, çocuk kapıyı açınca apışıp kalıyor, şaşırıyor. Kapının önünde iki sene önce vefat eden hocamız var. Bu bir uyku değildir. Çünkü öteleri dünyaya çekmiş yaşamışlar, dünyayı götürmüş ötelerde yaşamışlar… Dünya ukbâ yan yana gelmiş… Kapıyı açıyor içeri alıyor, nasılsınız iyimisiniz gecenin o teheccüd saatleri vaktinde oturup sohbet ediliyor belki çay demleniyor, içiliyor veya içilmiyor, gayrı ben gideyim diyor artık vakit doldu. Çocuk hala şaşkın… İhtimal kendisine o kadar izin verildi. Kapıyı açar, güle güle der neden sonra aklı başına gelir. Yengeye bir telefon edeyim, iki seneden beri evde vefalı. Efendisini bir daha döner mi diye cenazesini bile görmeden bekleyen yengeye bir telefon edeyim. Yenge telefonu ele alıyor, sesinde ağlamaklı bir şey, yenge diyor, ben bir şeye şahit oldum diyor. Sorma diyor tam biraz önce kapıyı vurdu, içeriye girdi aynı anda. Oturduk konuştuk. Neden sonra dedi müsaade edersen yatayım. Yatağa uzandı ve çocuk kendisini kendisine attığı an birdenbire bir tüy gibi kayboldu gitti ve ağlıyor ve ahizeyi kapatıyor.”[1]

          1. Çarpıtma

Hocaefendi, alıntı yapılan bu vaazında, konuya giriş yaparken Hz. Hamza (ra), Hz. Musab (ra) gibi sahabilerin isimlerini de zikrederek şehitlikten bahsetmiştir. Sonra sözü, o vaazın tarihinden iki yıl önce yani 1988 yılında hizmet için yaptığı bir yolculuk esnasında bir tankerin altında kalıp yanarak vefat eden bir arkadaşına getirmiştir. Adını vermeyeceğini söylediği bu arkadaşının örnek hayatını bir “yad-ı cemil” olarak dinleyenlerin nazarına sunmuştur. Bu, Hocaefendi’nin arkadaşının şehit olduğuna dair olan inancından kaynaklanmaktadır. Devamında da alıntı yapılan ifadeleri seslendirmiştir.

Hocaefendi’nin anlattığı ve bizzat kendisinin “yakaza” dediği bu olay, sanki onun ölmüş birisinin hem cesedi hem de ruhuyla tekrar dünyaya geri gelmesini anlatıyormuş gibi rapor yazarlarınca çarpıtılmıştır. Burada iki husus akla gelmektedir:

1.Birçok âyette şehitliğin önemine ve Allah katındaki değerine dikkat çekilmiştir. Meselâ, Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Zira onlar diridir, fakat siz farkında değilsiniz” (Bakara 2, 154); Sakın Allah yolunda öldürülenlerin ölü olduklarını sanma! Onlar diridir ve rableri katında rızıklara mazhar olmaktadır” (Âl-i İmrân 3, 169).

Nitekim Diyanet İslam Ansiklopedisi’nde şehid kavramı incelenirken, Allah’ın adını yüceltmek için çaba gösterip toplumda adaleti ayakta tutan ilim sahibi kimselerin de şehidlik kategorisinde ele alınmaları gerektiği ifade edilmiştir.[2]

Yine aynı kaynakta, “Hz. Peygamber’in şehitlikle ilgili açıklamaları hadis mecmualarında daha çok cihad bölümünün “fazlü’ş-şehîd” vb. başlıkları altında bir araya getirilmiştir. Bu hadislerde[3] dünyevî amaçla olmayıp yalnız Allah’ın dininin yüceltilmesi için canını feda edenlerin şehid sayıldığı”na vurgu yapılmıştır.

2.Yine aynı kaynakta, vefat eden insanların ruhlarının durumları anlatılırken, onlara ait ruhların buluşması ve dilediği yerlerde dolaşmasının, bunların Allah nezdindeki derecelerine göre olduğunun kabul edildiği, bu konuda Hz. Peygamber’e atfedilen hadislerin yanısıra İbn Abbas ve Abdullah ibn Mübârek’in bazı âyetler için yaptığı yorumlara istinat edildiği, İbn Kayyim el-Cevziyye, er-Rûḥ, 32; Seffârînî, Levâmiʿu’l-envâri’l-behiyye, II/56-59; Âlûsî, Rûḥu’l-meʿânî, XV/163 gibi kaynaklar da verilerek anlatılmıştır.[4]

Ahmed ibn el-Hamevî de velilerin öldükten sonra, ruhlarının cesetlerine galebesi neticesinde çeşitli suretlerde görülebileceklerini ifade etmiştir.[5]

İşte Hocaefendi de aynı çizgide bir yaklaşımla, yakaza halinde yaşanan bir olayı, cihad-ı ekber konusuna giriş yaparken, şehitliği anlatırken nazara vermiş ve dinleyicileri kamil manada bir hizmet insanı olma yolunda bu örnekle teşvik etmiştir. Ne var ki raportörler yine konuyu çarpıtmış, yakaza aleminde yaşananları gerçek hayatta yaşanmış gibi göstererek “hezeyan” yaftası vurmuşlardır.


[1] Diyanet İşleri Başkanlığı, Rapor, s. 117-118.

[2] Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Fahreddin Atar, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2008, “Şehid” maddesi.

[3] Buhârî, cihâd, 15; Müslim, imâre, 149-152.

[4] Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Yusuf Şevki Yavuz, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2008, “Ruh” maddesi.

[5] Bağdâdî, Ebü’l-Behâ Ziyâüddîn Hâlid ibn Ahmed ibn Hüseyn eş-Şehrezûrî, Buġyetü’l-vâcid fî mektûbâti’l-Mevlânâ Ḫâlid, Diyarbakır: Mektebet-i Seyda, s. 74-75.

Yazar :

Tarih :

Etiketler :

Paylas :