E. Şeytanın Baykuş Olarak Ötmesi

Raporda Hocaefendi’nin bir eserinden şöyle bir alıntı yapılıyor; “… Şeytan, bazen bir baykuşu –gerekirse içine girerek– çekip sizin balkonunuza getirir ve orada saatlerce öttürür…” (Gülen, Vuslat Muştusu, s. 205-206) Bu alıntı üzerine, baykuş vb. hayvanlara farklı anlamlar yükleyerek uğursuzluk iddia edilmesi, cahiliye döneminde görülen ve Hz. Peygamber’in, “İslam’da uğursuzluk yoktur.” (Buhârî, Tıb 53; Müslim, Selâm 110) ve “Baykuşta uğursuzluk yoktur.” (Buhârî, Tıp, 49; Müslim, Selam, 102) buyurmak suretiyle reddettiği batıl inançlar cümlesindendir, denilerek sahih din anlayışının tahrif edildiği iddia ediliyor.[1]

Öne sürülen bu iddiaların isabetli olmadığı; gerek alıntı yapılan yere ve Hocaefendi’nin bu konudaki eserlerine bütünlüğü içinde bakıldığında, gerekse de hadis kaynakları ve Ehl-i Sünnet âlimlerinin yaklaşımı, hatta Diyanet’in kendi kaynakları analiz edildiğinde gayet net görülecektir.

Önce iddialara delil olarak getirilen alıntının yapıldığı yere bakalım:

       1. Bütüncül bakış

Hocaefendi’nin, “Vuslat Muştusu” adlı kitabında, “İslam’da uğursuzluk yoktur” şeklinde bir başlık yer almaktadır. Hocaefendi’nin bu başlık altında anlattıklarına bütünlük içinde baktığımızda şunları görüyoruz: “Cahiliyede teşe’üm çok yaygındı. O dönemin insanları hemen her şeyde bir uğursuzluk yanının bulunduğunu düşünür ve çoğu zaman hâdiselerden aldıkları sinyallere göre yaptıkları/yapacakları işlere devam eder ya da onlardan vazgeçerlerdi. Meselâ; evlerinin çatısına bir baykuş konar ve orada ötmeye durursa, başlarına büyük bir belânın gelmesinden korkarlardı.” Hocaefendi devamla, cahiliye toplumunun pek çok bâtıl inancına sahip olduğuna dikkat çekerek, o toplumun sağlıklı bir psikolojisinin olmadığını ifade ediyor; “O kadar çok uğursuzluk emaresi icad etmişlerdi ki âdeta paranoya ile yatıp kalkar hâle gelmiş ve bir korku toplumuna dönüşmüşlerdi. Çoğunluk itibarıyla, ruhî bunalıma girmiş ve vücutlarının kimyası bozulmuş gibi bir hâl sergiliyorlardı; sanki duydukları her ses, gördükleri her nesne ve şahit oldukları her hâdise onlar için bir vehim kaynağıydı. Uğursuzluk düşüncesi genel telâkkilerinin ana çizgisini teşkil etmeye başlamıştı. Böyle karanlık bir asrı nuruyla aydınlatan İnsanlığın İftihar Tablosu (aleyhissalâtu vesselâm), eşya ve hâdiseleri hayırsız saymayı, şundan bundan uğursuzluk çıkarmayı bâtıl addetmiş; hatta teşe’ümün bir noktada şirke varıp dayanacağına dikkat çekmişti.”[2]

Görüldüğü üzere Hocaefendi, bu yaklaşımıyla, teşe’üm hakkında ehli Sünnet’in ve tabii ki kendisinin durduğu yeri gayet net bir şekilde ortaya koymuştur. O, devamında rüyalarla ve günlük hayattaki hadiselerle alâkalı yorumlarda çok defa tevil hataları yapıldığından hareketle, şeytanın, teşe’üme yol açabilecek rüya ve hadiseleri her zaman kullanabileceğini ifade etmiş, tam burada Rapor yazarlarının tenkit ettiği cümleyi kurmuş; “Şeytan, bazen bir baykuşu -gerekirse içine girerek- çekip sizin balkonunuza getirir ve orada saatlerce öttürür.” demiştir. Devamında da böyle bir olay karşısında “mümince bir davranış” sergilenmesi, bunu bir felaket habercisi görme yanlışlığına girilmemesi üzerinde durmuştur.

Görüldüğü üzere Hocaefendi, Rapor yazarlarının dediği gibi bir “hurafe”den bahsetmemekte, aksine teşe’ümün dinde yeri olmadığını, hatta bir derecesinin şirk olduğunu belirtmektedir.

Şeytanın değişik canlıların şekline girmesine gelince bunun da üzerinde biraz detaylıca durmanın faydalı olacağı kanaatindeyiz.

          2. Şeytanın değişik suretlere girmesi

Şeytanın -ki hadis yorumcuları bunu cin olarak anlamışlardır- bir hayvan şeklinde görünmesi hususu ise bizzat Hz. Peygamber (sas) tarafından ifade edilmiştir. Allah Resulü, Nahle vadisinde cinlerin biatını kabul ederken akrep ve köpek gibi bir hayvan kılığında görünmemeleri teklifinde bulunmuştur. Ayrıca Siz evinizde böyle bir haşere gördüğünüzde, ona önce üç defa Allah rızası için git!” deyin; belki o cin arkadaşlarınızdan olabilir. Eğer gitmezse, o zaman cin değildir; zarar verecekse öldürebilirsiniz.” buyurmuştur.[3] Nitekim İbn-i Hacer gibi hadis ilminin otoriteleri, bu konudaki hadisleri değerlendirerek şeytanın farklı suretlere girip görülebileceğini ifade etmişlerdir.[4]

Kurtubî, sahabe ve sonraki dönemlerde cinlerin değişik şekillere girmesi ile ilgili yaşanan olaylardan bahsetmektedir. Bunlardan bir tanesi şu şekildedir:

Hz. Aişe (ra) bir gece rüyasında cinler tarafından yatağından kaldırılarak yüksek bir mahkemenin huzuruna getirilir. Hz. Aişe (ra) sebebini sorunca: “Sen cinlerden bir Müslümanı katlettin. Bunun mahkemesi yapılacak.” denilir. O da: “Ben nerede bir cin öldürdüm?” dediğinde ona şöyle cevap verilir: “Sen Kur’an-ı Kerim okurken, bizim Müslüman cin kardeşlerimizden birisi bir yılanın içine girerek seni dinlemeye geldi. Sen hanenizde o yılanı görünce öldürdün. Dolayısıyla içinde bulunan kardeşimiz de öldü.” Bunun üzerine Hz. Aişe korku ile uyanmış ve bir köle alıp azat etmiştir.[5]

Peygamberimiz (sas) şeytanın, insanın damarlarındaki kan ile birlikte hareket ederek, onu değişik vesveselerle ifsat edebileceğini bildirmiştir: “Şeytan, insanın damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşır.”[6] Hadiste bildirilen şeytanın damarlarda dolaşmasını mecazî manaya yorumlayanlar olduğu gibi hakikî manaya da hamlederek, Allah’ın, şeytana insanların damarlarında dolaşarak onları yönlendirebilme özelliği verdiğini söyleyen pek çok alim vardır.[7] Dolayısıyla insanın damarlarında dolaşan şeytanın diğer canlıların da içine girip onları yönlendirmesini tenkit vesilesi yapmanın bir anlamı olmasa gerektir.

Diğer taraftan Hocaefendi, “Varlığın Metafizik Boyutu” adlı eserinde cinlerin değişik şekillerde temessül edeceğini bildiren hadisleri analiz etmiş ve bahsi şu ifadeleriyle bitirmiştir: Bütün bunlardan anlıyoruz ki cinler, bazen insan, bazen yılan veya başka bir haşerat şeklinde temessül edip, onların şekillerine girebilirler. Hatta bazen de bu canlıların içlerine girip, adeta onların damarlarındaki kan gibi dolaşarak onları ifsat ve istedikleri istikamete sevk edebilirler.”[8]

Ayrıca Allah Resulü’nün rüyada görülmesiyle ilgili rivayette, şeytanın Peygamber Efendimiz’in (sas) suretinde temessül edemeyeceğinin bildirilmesinden hareketle, diğer varlıkların şekline girebileceği gerçeğine ulaşabiliriz.

Bütün bunlarla birlikte Diyanet’in kendi kaynakları da Ehl-i Sünnet’e göre, şeytanın değişik suretlerde temessül edeceğini ifade etmektedir: Şeytanın latif cisim olduğunu kabul eden Ehl-i Sünnet kelâmcıları, onun çeşitli şekillere bürünüp (temessül) insanlara görünmesi için bir engelin bulunmadığı kanaatindedir.” (Tehânevî, I, 264-265; Elmalılı, VIII, 5389)[9].

Buraya kadar delilleriyle anlatıldığı üzere, Rapor yazarlarının Hocaefendi hakkında öne sürdükleri iddialar, delilden yoksun, ilmilikten uzak ve Ehl-i Sünnet çizgisine muhalif ithamlardan öteye geçmemektedir. Bu konuya bu kadar geniş yer vermemizin amacı sadece Diyanet raportörlerinin Hocaefendi’nin ibarelerini nasıl maharet ve ince bir işçilikle çarpıttıklarını göstermek değildir. Bundan daha vahim olanı bu tahrifi yaparken, Türkiye’de resmî olarak dini temsil makamında olan bir kurumun, nasıl hem kendi yayınlarını hem de Ehl-i Sünnet âlimlerinin genel telakkilerini hiçe sayarak, inandıklarıyla eylemsel pratikleri arasında düştükleri ahlakî çelişkiyi gözler önüne sermektir.


[1] Diyanet İşleri Başkanlığı, Rapor, s. 120.

[2] Gülen, Vuslat Muştusu, s. 178-179.

[3] Ebu Davud, edeb, 162; Ahmed ibn Hanbel, el-Müsned, 3: 27.

[4] İbn Hacer, Fethu’l-bârî, 4: 489; Mübarekfûrî, (1984), Miratü’l-mefatih şerhu mişkâti’l-mesabîh, idaretü’l-buhusu’l-ilmiyye ve’daveti velifta, Hind, 7, 195.

[5] Kurtubî, el-Câmiu li ahkâmi’l-Kur’an, 16: 214-215.

[6] Buhârî, i’tikâf 11; Müslim, selam, 23.

[7] İbn Hacer, Fethu’l-bârî, 4: 279; Münâvî, Feyzü’l-kadîr, 2: 358.

[8] Gülen, Varlığın Metafizik Boyutu, s. 259-261.

[9] Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, “Şeytan” maddesi.

Yazar :

Tarih :

Etiketler :

Paylas :