Raportörler, Hocaefendi’nin cinlerin ve habis ruhların birtakım manevî-psikolojik hastalıklara sebep olabileceği yönündeki yaklaşımından bir alıntı yaparak onun üzerine bazı iddialar öne sürmektedirler. İddialara delil olarak getirilen alıntı şu şekilde: “Mümkündür, şizofreni de damarın içine yine cinler dolsun ve bozsunlar onun muvazenesini, bozsunlar. Sinir sistemini harap etsinler, bazen çıldırtsınlar, bazen de muvazeneli tutsunlar…” (02 Sesli Vaazlar-1/Fizik Ötesi Hayat/Cinlerle ilgili soru-cevap_5-Cinni şeytanlar insanlara musallat olup onlara manevi hastalıklar verirler mi.mp3 dk. 10:45 vd.). Yapılan bu alıntı üzerine şu iddiaları öne sürüyorlar:
- İslamî kaynaklarda cinlerin damarlara girip hastalıklara sebep olduğu yönünde bir bilgi yoktur. Onların zararları, insanları aldatmak ve kötülüğe teşvik etmekle sınırlıdır.
- Sosyal ve psikolojik nedenler yanında bazı genetik ve fizyolojik sebeplere de bağlı olarak zuhur edebilen akıl ve ruh hastalıklarının cinlerle irtibatlandırılması modern bilime de ters düşmektedir.
- Böyle bir düşünce tarzı, Orta Çağ Hristiyanlığındaki akıl hastalarının içine cin girdiği kabulüyle paralellik arz etmektedir.[1]
Şimdi öne sürülen iddialara cevap verelim:
1. Cinlerin fiziki hastalıklara sebebiyet vermesi
Rapor yazarları İslamî kaynaklarda cinlerin insanın damarlarına girip hastalıklara sebebiyet vermesi ile ilgili bir bilgi olmadığını ileri sürerek Hocaefendi’nin cinlerin insanın sinir sistemine etki ederek dengesini bozabileceği yönündeki yaklaşımını tenkit etmektedirler. Daha önce bu konuya temas edilmişti. Tekrar farklı bir alıntının delil getirilmesinden ötürü öne sürülen iddiayı cevaplamak gerekmektedir.
Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde cin ve şeytanların insanlara sadece vesvese vermek, kötülüğe teşvik etmekle sınırlı olmayıp fizikî olarak da zarar verebileceklerine de işaret edilmiştir. Şimdi konu ile ilgili âyetleri ve müfessirlerin, İslam âlimlerinin yaklaşımlarını vermek istiyoruz:
وَاذْكُرْ عَبْدَنَا أَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ
“Kulumuz Eyyûb’u da hatırla! Hani o Rabbine: “Ya Rabbî, şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet dokundurdu.” diye yalvarmıştı.” (Sa’d, 38, 41)
Pek çok müfessir tarafından âyetin orijinal metninde geçen ve yorgunluk, meşakkat ve bedende zahmet manalarına gelen “نصب” kelimesininin cin tayfasından olan şeytanın, Hz. Eyüp’ün (as) bedenine musallat olup, şiddetli elemlerin, fizikî olarak hastalıkların oluşması; “عذاب” kelimesi ile de vesveselerle kalbinde hüzünlere sebebiyet vermesi şeklinde tefsir edilmiştir.[2]
Ehl-i Sünnet akidesinin en önemli rehberlerinden İmam Mâturîdî bu âyetin tefsirinde, âyette geçen “nusb” yorgunluk, meşakkat ile şeytanın Eyüp’ün (as) bedenine, fizikî yapısına, “azab” kelimesi ile de bâtınına, iç dünyasına zarar verdiği yönünde bir yorumun olduğuna dikkat çekerek “Allah bilir” diyerek böyle bir yaklaşımın da mümkün olduğunu ifade etmiştir.[3]
Konu ile ilgili bir diğer delil de “Faiz yiyenler tıpkı şeytanın çarptığı kimsenin kalkışı gibi kalkarlar.” (Bakara, 2, 275) âyetidir. İmam Kurtubî bu âyetin; cinlerin insanlara dokunmasını, zarar vermesini, çarpmasını, sara (epilepsi) hastalığına sebebiyet vermesini inkâr edenlere karşı bir delil olduğunu söylemiş ve Peygamber Efendimiz’in (sas) pek çok hadisinde, onların şerrinden Allah’a sığınmayı emrettiğine dikkat çekmiştir. [4]
Daha önce de geçtiği üzere Peygamberimiz (sas), şeytanın insan bedeninde çok rahat dolaştığını bildirmiştir: “Şeytan, insanın damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşır.”[5] Hadiste bildirilen, şeytanın damarlarda dolaşmasını, hem hakiki hem de mecazî mânâda yorumlayanlar vardır.[6] Bir diğer ifadesiyle hadiste bildirilen bu durum, zahir ve mecaz olmak üzere iki farklı şekilde yorumlanmıştır. Zahirî manasına göre Allah, sebepler planında şeytana insanın içinde, kanın aktığı yerlerde hareket etme güç ve kuvveti vermiştir. Mecazî mânâsı ise onun insanlara sürekli vesvese vermesi ve adeta damarlarında akan kan gibi ondan ayrılmamasıdır. Dolayısıyla hadisin zahirî mânâsı, şeytanın insanın bedeninin tamamına tesir edebileceği; her ünitesine girebileceği ve değişik hastalıklara sebebiyet verebileceği şeklindedir.
Netice itibariyle İslamî kaynaklarda cinlerin sara gibi fizikî rahatsızlıklara sebebiyet verebileceği ifade edilmiştir. Şizofren de sara hastalığı gibi değerlendirilebilir. Rapor yazarlarının, Hocaefendi’nin, Kur’an ve Sünnet’te işaret edilen ve pek çok müfessir ve âlimin kabul ettiği bir yaklaşımını tenkit etmeleri ve İslamî kaynaklara uygun olmadığını söylemeleri, olsa olsa o İslamî kaynaklardan bîhaber olduklarını gösterir. Haberdar oldukları halde değilmiş gibi davranmaları ise çok daha vahim bir durumdur.
2. Modern bilim ve hastalıkların sebebi
Hocaefendi’nin cinlerin şizofreni gibi bazı hastalıklara sebebiyet verebileceği yönündeki yorumu, modern bilimin yaklaşımlarına zıt değildir. Zira modern tıpta, şizofrenik hastalıklara neyin sebep olduğu kesin olarak belirlenememiştir. Beynin kimyasal yapısında meydana gelen bozuklukların, genetik ve çevre şartları nedeniyle hastalığın gelişiminde rol oynadığı bilinmektedir. Hastalığın sebebini anlamak için yapılan nöro-görüntüleme çalışmalarında, şizofreni hastalarının beyin ve merkez sinir sisteminin yapısının, sağlıklı insanlarınkinden farklı olduğu görülmüştür. Ne var ki beyin kimyasındaki bu farklılığın ve bozukluğun sebebi bilinmemektedir. [7]
Hocaefendi de Peygamber Efendimiz’in (sas), cinlerin insanların damarlarında kan ile birlikte dolaşmasını bildiren sahih hadisinden hareketle onların değişik hastalıklara sebebiyet verebileceğini söylemektedir: “Kanser gibi sara hastalığında da habis ruhların tesirini kabul etmek, makul bir yol olsa gerek.. kim bilir belki de cinler, beyinde bir kısım guddelerin normal çalışmasına ve fonksiyonlarını icra etmelerine mâni olmaktadırlar. Yine, habis ruhlar, insan aklını bozma ve sinir sistemine tesir edip, cinnete yol açmada da tesirli olabilirler.”
Hocaefendi devamında herhangi bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermemesi için bu yaklaşımının kesin kabul edilmesi gereken bir kanaat olarak değil, ihtimal dahilinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmektedir: “Cinlerin damarlara girip kişinin muvazenesini bozmaları, sinir sistemini harap ederek, zaman zaman dengeli olunurken, bazen de çılgınlığa yol açmaları da mümkündür. Yanlış anlaşılmasın; ne sara, ne de şizofreni mutlaka cin eseridir demek istemiyorum; fakat, “olması mümkündür” diyorum.”[8]
Netice itibariyle rapor yazarlarının Hocaefendi’nin cinlerin şizofreni gibi bazı hastalıklara sebebiyet verebilecekleri yönündeki yorumunu din ve bilim dışı göstermeleri isabetli değildir.
3. Ortaçağ Hıristiyanlığı ve akıl hastalıkları
Rapor yazarları Hocaefendi’nin cinlerin insanlar üzerinde tesir ederek bazı fizikî ve nörolojik hastalıklara sebebiyet verebileceği yönündeki yaklaşımını, Ortaçağ Hristiyanlığı anlayışına dayandırarak tenkit etmeleri de isabetli değildir. Zira sahih hadislerde cin ve şeytanların bazı insanların içine girip onları mecnun yani şizofren hale getirdiği bildirilmiştir. Şimdi konu ile ilgili hadislerden örnekler vermek istiyoruz:
Bir kadın Peygamber Efendimiz’e (sas) gelerek çocuğunun iki kez cinnet geçirdiğini ve bu durumun da yedi yıldan beri devam ettiğini söyledi. Bunun üzerine Allah Resulü (sas), kadına çocuğu kendisine yaklaştırmasını söyledi ve yaklaştırdıktan sonra çocuğun ağzına tükürüp, “Ey Allah’ın düşmanı çabuk çık! Ben Allah’ın peygamberiyim.” dedi. Daha sonra kadına, evlerine döndükten sonra ne olduğunu kendisine bildirmesini söyledi. Kadın daha sonra Peygamberimiz’e (sas), “Seni bize lütfedene yemin olsun ki Sen bizden ayrıldıktan sonra bir daha çocuğumda cinnete dair hiçbir şey görmedik.” diyerek çocuğunun iyileştiğini bildirdi.[9]
Vezza ibn Zürra ismindeki bir sahabi, Peygamber Efendimiz’e (sas) geldiklerinde, yanlarında aklî dengesi yerinde olmayan bir amcası olduğunu söyleyerek dua istemişti. Peygamberimiz (sas) bahsi geçen şahsın yanına getirilmesini söyledi. Getirilince de ilgili şahsın sırtına vurarak “Çabuk çık Allah’ın düşmanı!” dedi. Adam iyileşti.[10]
Konu ile ilgili bir diğer hadis de şu şekildedir: “Allah’ın Resûlü’ne, mecnun bir çocuk getirildi. Efendimiz ona dokunup, “Çık ey Allah’ın düşmanı!” buyurdu; sonra çocuğun yüzünü yıkayıp dua etti ve çocukta hiçbir şey kalmadı.”[11]
Naklettiğimiz hadislerde cinlerin, şeytanların şizofrene sebebiyet verebileceği anlatılmaktadır. Dolayısıyla Hocaefendi’nin cinlerin insanın içine girip bazı hastalıklara sebep olabileceği görüşünü tenkit ederek, dini bir kaynağa dayanmadığını söylemek konu ile ilgili hadisleri görmezden gelmek demektir. Diğer taraftan aynı konunun Yeni Ahid’de, cinlerin insanın içine girip hastalık yaptığı; onların ancak Tanrı’nın adı anılarak bedenden çıkarılabileceğinin yer alması da (Matta, 71 22) bu meselenin kaynağının Ortaçağ Hıristiyanlığı olduğu mânâsına gelmez. Zira Kur’an ve Sünnet’te bildirilen ve Kitab-ı Mukaddes’te yer alan pek çok ortak veya paralel konular vardır.[12] Diyanet raportörlerinin bu tür hadiselere maddeci ve pozitivist bir şekilde yaklaşmaları son derece şaşırtıcıdır. Raportörlerin Müslüman bir nörobilimciden biraz danışmanlık alarak bu pozitivist tavırlarını yeniden gözden geçirmelerini tavsiye ediyoruz.
[1] Diyanet İşleri Başkanlığı, Rapor, s. 130.
[2] Râzî, Metâfihu’l-gayb, 13, 198; Maverdî, en-Nüket ve’l-uyûn, 5: 101; Sa’dî, Teysîri’l-kerimi’r-Rahman, s. 714.
[3] Mâturîdî, Te’vilatü Ehli’s-Sünne, 8: 633.
[4] Kurtubî, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’an, 3: 355; Râzî, Metâfihu’l-gayb, 1: 148.
[5] Buhârî, i’tikaf 11; Müslim, selam 23.
[6] İbn Hacer, Fethu’l-bârîi, 4: 279; Münâvî, Feyzü’l-kadîr, 2: 358.
[7] Prof. Dr. Ruhi Yavuz, “Şizofreni” http://www.turkpsikiyatri.org/arsiv/sizofreni.pdf
[8] Gülen, İnancın Gölgesinde, 1: 186.
[9] Hâkim, el-Müstedrek, 2: 674; Taberani, el-Mucemu’l-kebir, 22: 264.
[10] Ahmed ibn Hanbel, el-Müsned, 3: 411.
[11] Ahmed ibn Hanbel, el-Müsned, 2: 92; Hâkim, el-Müstedrek, 2: 674; 5: 275.
[12] Mesela, Kur’an’da; “Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten korkun ve takva dairesinde yaşayın! Öyle bir günden çekinin ki o gün hiçbir baba evladına asla fayda veremez, evlat da babasına fayda sağlayamaz. Allah’ın vadi elbette gerçektir.” (İbrahim, 31: 33), Kitab-ı Mukaddes’te; “Ölecek olan günah işleyen kişidir. Oğul babasının suçundan sorumlu tutulamaz, baba da oğlunun suçundan sorumlu tutulamaz. Doğru kişi doğruluğunun, kötü kişi kötülüğünün karşılığını alacaktır.” (Hezekiel 18/24). Mevdûdî’nin Tefhîmu’l-Kur’an adlı tefsirinde bunun pek çok örneğini bulmak mümkündür.